Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, toplumsal ve siyasal hiciv karakteri Zübük’ü tedavüle soktu. Zübüklük elbisesini önce Özgür Özel’e giydirdi; sonra da Malatya mitinginde bu sıfatı Yeniden Refah Partililer için kullandı.
Zübük sözcüğü, bizde hep yüzleri gülümsetmiştir. Çünkü,  bu sözcük doğrudan Aziz Nesin’i, onun benzersiz mizah yeteneğini; ayrıca  ‘Zübük’ romanındaki Zübükzade İbrahim Bey’i oynayan komedi filmlerinin ustası Kemal Sunal’ı akla getirir. Nesin, romanı 1961 yılında yayımlamıştır ama sinemaya uyarlanması 1980 yılıdır. Filmde, madrabaz, sinsi, hilekar, dalavereci bir şahsiyet olan Zübükzade’nin her seferinde çevresindeki insanları kandırarak belediye başkanlığından milletvekilliğine uzanan öyküsü anlatılır.

 Filmin/romanın en çarpıcı kısımları hiçbir zaman güncelliğini kaybetmeyen, siyasal alanda da karşılığını bulan “okul mu cami mi” tartışmasıdır. Kasabada cami bulunduğunu oysa okulun daha öncelikli bir ihtiyaç olduğunu düşünen talihsiz Avukat Burhan için yenilgi kaçınılmazdır. Çünkü, Zübükzade İbrahim’in kurduğu kumpasla din karşıtı gibi gösterilmiştir ki, artık iflah olması mümkün değildir. Oysa Zübükzade, günümüzde de örneğine çokça rastladığımız üzere dini duyguları kullanarak siyasal yükselişini gerçekleştirecek, hırsızlıklarının, haksız zenginleşmesinin üzerini, din iman nutukları ile örtmeyi başaracaktır.
Aziz Nesin, “Zübük bir tane değil, hepimiz birer zübüğüz” der. Doğrudur.  Zübüklük aslında bir olgu ve romanın yayımlandığı tarihten beri bu olgu neredeyse hiç değişmemiş gibi duruyor. Kahramanları öylesine gerçek ve canlı karakterlerdir ki, 63 yıl önce yazılan roman sanki bugünleri anlatmak üzere kaleme alınmıştır. Dolayısıyla mesele, zübük değil zübüklüktür.
Zübük ölür ama zübüklük baki kalır hep…

Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı filmi biz uzun yıllardır her televizyon kanalında izlerdik. Öyle bir kere, iki kere de değil; defalarca. Tıpkı Hababam Sınıfı serisi gibi sık sık televizyonlarda izlenirdi. Ne var ki, uzun süredir Zübük firarda, kayıp, filme ulaşılamıyor ve hiçbir televizyon kanalında gösterilmiyor.
Filmin telif hakları Türker İnanoğlu’nun şirketine ait. Kendisi filmle ilgili iddialar konusunda “Biz birçok filmimizi küçük paralarla gösterime sunmuyoruz, bundan dolayı bir süredir gösterilmemiş olabilir" diyor. Anlıyoruz ki, televizyon kanallarının ödeyemeyeceği astronomik rakamlar istenerek gösterimi imkansız hale getiriliyor.

 Sansürün türlü türlü yöntemleri vardır; fiziki baskı bunun kaba halidir ve göze batar; yüksek telif ücreti istemek ise daha nazik formudur. Hem iktidarla başınız derde girmez hem de toplum nezdinde sansüre boyun eğen sinemacı eleştirileriyle karşılaşmazsınız. Ama ne kadar inandırıcı olduğunuz tartışmalıdır.
Filmin özellikle gösterilmediği iddialarını netleştirmek kolay… www.teyit.org sitesinde yeralan bilgilere göre son dört gösteri tarihi 19 Temmuz 2011, 16 Mart 2013, 16 Mart 2014, 8 Haziran 2014 şeklinde sıralanmış.

 
Tarihler dikkatinizi çekecektir. 2010’lu yıllar, İslamcı siyasetin hem iç hem dış politikada hegemonyasını kurmaya başladığı, ilk itirafçılardan Aziz Babuşcu’nun da “inşa dönemine geçtik” diyerek destek veren liberallerle yolları ayıracaklarını söylediği yıllardır. Dolayısıyla AKP’nin adını bir fakülteye verdiği Türker İnanoğlu da inşa sürecine Zübük filmine erişimi zorlaştırarak katkı koymuş dersek abes sayılmaz.