Daha önce de çok tartışma yaratan hutbeler okundu ama Diyanet İşleri Başkanlığı, laikliğin tasfiyesi konusunda kendine artık o kadar güveniyor ki, sanki rejim değişikliğine toplumu hazırlamak üzere istikrarlı biçimde teokratik bir devlet düzenine geçişi sağlayacak bir çaba içine girmiş görünüyor. Son üç haftadır camilerde okunan hutbelere bakılırsa Diyanet, siyasal İslamcı iktidarın çok yakın bir süreçte karşımıza çıkaracağı yeni yasal düzenlemelerin ipuçlarını veriyor.


Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte lağvedilen şeyhülislamlık kurumunun yerine kurulmuştu ve görevi de ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmekti. Ancak rolü ve etki alanı 2002 yılında başlayan AKP iktidarı ile birlikte genişledi, faaliyet konuları çeşitlendi, devlet içinde devlete dönüştüğü gibi siyaset üzerinde de dini vesayetin cisimleştiği kurum oldu.


İktidarın ideolojik aygıtına dönüşen Diyanet’in son haftalarda okuttuğu hutbelerin içeriği çok manidar… Önce kadınların giyim kuşamına el atıldı ve kamu kuruluşlarında başörtüsü zorunluluğu şeklinde yorumlanabilecek ifadeler kullanıldı. Bir başka hutbede bu kez konu miras işleriydi. Sözkonusu hutbede “Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.” deniliyor.


Yani Diyanet, ayetlere referansla kızlara 1 pay, erkeklere 2 pay verilmesi gerektiğini söylüyor ve kızların eşit miras talebini kul hakkı ihlali sayıyor. Çünkü, erkeğin alması gereken mirası alamadığı düşünülüyor. Oysa miras hukukunu düzenleyen Türk Medeni Kanunu, kadın-erkek eşitliğini esas alan bir bakış açısıyla mirasta da eşitliği kabul etmektedir.


Diyanet, işte bu kanunu ve yürürlükte olan Anayasa ilkelerini ihlal etmek ve kendisini Anayasa üstü konumlandırmak suretiyle devlet ve toplum düzeninin din kurallarına dayandırılmasını vaaz ediyor.


Bu hutbe, kadınların çok tepkisini çekti haliyle. Diyanet’in her Cuma günü kadınları giyimi, kuşamıyla, oturuşu kalkışıyla diline dolamasından rahatsızlar. Cumhuriyet sayesinde elde ettikleri haklara göz dikildiğinin farkındalar ve muhafazakar mahallenin kadınları da dahil olmak üzere hepsi öfke içindedir.


Bu miras konuları açıldığında, siyasal İslamcıların öncüsü kabul edilen Necmettin Erbakan’ın ölümünden sonra çocukları arasında yaşanan ve medyaya kadar yansıyan kavga gündeme gelir hep. Çünkü, Erbakan ailesinde mirastan mahrum bırakılan kız çocukları ayetlere değil Medeni Kanuna sığınmışlar, laik devletin kanunlarındaki eşitlik ilkesi gereğince mirastan paylarını almışlardı.
Tepki büyük olunca AKP’li Bülent Arınç, ilginç bir açıklama yaptı. Dedi ki, “Diyanet’in İslam’daki miras hukukunu anlatması görevidir, laikliğin ihlali değildir”
Arınç’ın ifadelerini mazur görmek mümkün değil. Çünkü, ifadeleri laik devlet düzenini hedef alır niteliktedir. Arınç’ın mantığından hareket edersek Diyanet’in, bu işin sonunu nereye vardıracağı belirsizdir.

Örneğin bir hutbesinde kadınlara recm cezası uygulanmasının dini hükümler arasında olduğunu mu hatırlatacaktır?
Bir başkasında dinimizde cariye ve kölelik vardır mı diyecektir? Cumhuriyet’le birlikte kapatılan köle ve cariye pazarı yeniden açılacak mıdır?
Ya da mahkemelerde bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine denk mi kabul edilecektir?
Bir erkeğin dört kadınla evlenebileceği de hatırlatılacak mıdır?

En sonunda tıpkı HÜDA PAR’lıların açıkça söylediği gibi Anayasa’nın İslam’a aykırı olduğu mu ilan edecektir?
Türkiye’nin yoksulluk, cehalet, sefalet gibi sorunlarını hiç dert edinmeyen, fakirlerin zenginlerden önce cennete gideceğini vaat eden bu Diyanet’in kadınlarla derdi nedir diye sormanın gereği var mıdır bilmiyorum.
Diyanet’in kadınlarla ilgili bir değil çok derdi var. Çünkü, laikliğe en çok kadınların sahip çıkacağını en iyi Diyanet biliyor.