AKP’nin ilk iktidar döneminde Maliye Bakanlığı yapan Kemal Unakıtan, özelleştirme karşıtı çevrelere yanıt verirken “Babalar gibi satarım” demişti.

Hatırlayalım o sözleri:
‘Sümerbank tarihten silindi. Şeker fabrikaları, kâr edeni de zarar edeni de satacağız. Tekeli babalar gibi satarım. Muhalefet bizi Türkiye’yi satmakla suçluyor. Ülkenin işgal altına girdiğini vurguluyor. Gelsinler işgal etsinler. Ne banka bırakacağız ne fabrika ne işletme. Liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız. Neymiş, yabancıya satmayalım, yerliye satalımmış. Kimmiş yerli? Parayı veren düdüğü çalar. TÜPRAŞ’ı Ruslara satar mısın, diyorlar. Satarım arkadaş. Stratejik yer imiş. Ne stratejisi, önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına. Seviyorum bu işleri arkadaş…’
Bu kahvehane ağzının bir Maliye Bakanı’na yakışıp yakışmadığı ayrı bir tartışma konusu… Bu üslubu mazur görelim; ama Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren çok zor koşullarda halkın akıttığı ter, verdiği emekle var edilen bütün bir birikimi bir mirasyedi hovardalığı ile piyasaya sunan Unakıtan’ları asla ve asla affetmeyelim. Çünkü bugün içine girdiğimiz ve daha uzun yıllar boyunca da devam edecek olan krizin nedeni, AKP iktidarının 23 yılını anlatan bu bakış açısıdır.
Zaten Erdoğan da devletin bir şirket olduğunu söylememiş miydi?
CHP’ye yönelik iktidar operasyonlarının silsile halinde devam ettiği şu siyasi hareketlilikte Kemal Unakıtan’ı hatırlamanın anlamı/anlamsızlığı sorgulanabilir. Ama var bir nedeni? O da DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın cezaevindeki gazeteci Fatih Altaylı’nın 'Boş Koltuk' programında özelleştirmelerle ilgili itirafları…
Babacan, özeleştiri veriyor ve şöyle diyor:
"Hiç yanlışlar yapmadık mı? Mesela özelleştirdikten sonra tekel olan kuruluşlar var. Mesela gaz dağıtım şirketleri, elektrik dağıtım şirketleri... O kuruluşların özelleştirilmesi, geçmiş muhasebesi yapacak olursak, iyi olmadı. Özelleştirdikten sonra maalesef tekel güçlerini iyi kullanmadılar. Doğru düzgün denetim yapamadı o şirketler üzerinde. Vatandaşlarımızın hizmet memnuniyeti sınırlı kaldı. Bunların olacağını baştan görseydik, belki o özelleştirmelerin hiç yapılmaması, devlette kalması daha iyi olacaktı diye düşünüyorum mesela.”
Özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin; yani sosyalizmin çöküşünden sonra gemi azıya alan, en temel hakları bile piyasanın insafına terk eden yeni liberal anlayışın yarattığı korkunç düzenin itirafıdır bu. Çünkü, liberal anlayış, yıllarca piyasanın doğal dengeye sahip olduğunu, görünmez bir elin piyasayı kendiliğinden düzenlediğini iddia etti. Oysa görünmez dedikleri el, tekellerin elinden başkası değildi.

Türkiye’de, özelleştirmelere meşruiyet kazandırmak için önce zarar eden işletmelerin satılarak devlette verimliliğin sağlanacağı, tüketiciye daha düşük fiyata daha kaliteli hizmetin sunulacağı gibi tamamen asılsız bir propaganda yürütüldü. Oysa, biliyoruz ki karlılığı yüksek kamu kuruluşları da elden çıkarıldı. Bugün Türkiye’nin en fazla vergi ödeyen, istihdam yaratan, ihracat yapan kurumlarının başında, İSO’nun ilk 500 firma listesinde, özel sektöre yok pahasına satılan Petkim’den TÜPRAŞ’a, şeker fabrikalarından demir çelik işletmelerine kamu kuruluşları yeralıyor. Eğitim ve sağlık sektörünü piyasalaştırmanın acı sonuçları da ortada ve hiç anlatmaya gerek yok.


Babacan’ın sözünü ettiği elektrik ve doğalgaz işletmeleri ise piyasada tam anlamıyla tekel olmuş durumda. Faturayı oluşturan kalemler, görünmez kılınarak şirketlerin yüksek kazançlar elde etmesine göz yumuluyor. Tüketiciler, faturaları ödemekte birkaç gün geç kalsalar hemen kesme ihbarnameleri geliyor ve yüksek faiz işletiliyor.
Bugün, yaşam maliyetleri içerisinde elektrik ve doğalgaz giderleri, kiradan sonra en yüksek payı oluşturuyor. Faturasını ödeyemediği için elektriği, doğalgazı, telefonu kesilen yüz binlerce abone var. Vatandaşın cebinde para bırakmayan elektrik şirketleri, gerekli yatırımları yapmadığı için Foça’da elektrik tellerinden dolayı yangın çıktığını, İzmir Valisi’nin elektrik şirketini suçladığını, yine Isparta’da halkın kış ortasında 3-4 gün elektriksiz kalarak perperişan olduğunu hatırlatmak gerekir.


Sayın Babacan, “iyi olmadı” diyor ama halkın yaşadığı fecaati anlatmaya bu söz kifayetsiz kalır. Cumhuriyet’in tüm birikimi babalar gibi satılırken bir ülke göz göre göre batırıldı ve milyonlarca insan açlık ve sefaletin içine atıldı. Üstelik bu sefalet, kötü yaşam standartları gelecek nesilleri daha beter vuracak.