Çinlilere atfedilen ama onlara ait olup olmadığı tartışmalı bir atasözü var. Çinliler, birine beddua etmek istediklerinde “tuhaf zamanlarda yaşayasın” derlermiş.
Yani, kaos, belirsizlik, öngörülemezlik, güvensizlik, kaygı, gelecek korkusu, umutsuzluk… Bir insanı hem fiziksel hem de düşünsel ve ruhsal açıdan kötürüm bırakan, dumura uğrama hali…

Tam da böyle zamanlardan geçiyoruz.
Örneğin, olağanüstü doğa olayları yaşıyoruz. İklim değişiyor, göller kuruyor, depremler, heyelanlar, buzul erimeleri, düzensiz anormal yağışlar… Dünyaca ünlü biyologlarımızdan Prof. Dr. Ali Demirsoy, dünyanın daha önce beş kez yok oluş yaşadığını belirtiyor ve “Yok oluş derken neyden bahsettiğimi de belirtiyim. Yani canlı türlerinin %95’inin hayatta olmaması bu yok oluşa neden olmuştur. Eğer tüketim ve bilinçsizlik bu şekilde devam ederse altıncı yok oluş durumu da kapıdadır” diyor.
Anlayacağınız gezegenimiz fokur fokur kaynıyor.

Fokur fokur kaynayan sadece gezegenimiz mi?
Dünyanın farklı coğrafyalarında da olağanüstü gelişmeler yaşanıyor. Ne kadar hissettiğimiz tartışmalı ama kimi düşünürler üçüncü dünya savaşının içinde olduğumuzu söylüyor. “Savaş başlayacak” demiyorlar, “savaş başladı” diyorlar. Gerçekten de dünyanın dört bir yanı alev topuna dönmüş durumda…
Ukrayna-Rusya gerginliği hala devam ediyor. Trump, keyfine göre vergileri artırıyor, azaltıyor, Çin’le girdiği ticaret savaşını kazanmak için akşamdan sabaha değişen kurallarla gücünü korumaya çalışıyor. İmzalanan anlaşmalarla ülkelerin değerli madenlerine çöküyor.
ABD ile Avrupa arasındaki geleneksel savunma ittifakı dağılmakla dağılmamak arasında… Avrupa, NATO dağılırsa kendisini nasıl savunacağının tartışmaları içerisinde…
Ortadoğu zaten kan deryası. İsrail, bütün dünyanın gözü önünde görülmedik bir vahşet ile Filistin halkına soykırım uyguluyor. Şam’ı vuruyor, İran’a yeniden saldırmak için gün sayıyor, amacı kutsal metinlerde bahsedilen Büyük İsrail’i kurmak.
Vaat edilmiş topraklara dayalı Büyük İsrail projesi, Ortadoğu’nun tüm taşlarını oynatmaya başladı bile. Çünkü Filistinlilere dünyanın gözü önünde soykırım uygulanırken bölge halkı başka ülkelere göç etmeye zorlanıyor. İsrail bir yandan da Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni de silahlandırıyor.

Yeni ittifaklar yeni güç dengeleri oluşuyor dünyada. Ama aynı zamanda ülkelerin içsel gerilimleri de yükseliyor. İngiltere’de yüz binlerce insanın katıldığı hem aşırı sağcılar hem de anti faşist çevreler yürüdü. Fransa’da “her şeyi bloke et” eylemleriyle hayat durdu.

Nepal’de ise sokaklar Z Kuşağı’nın öfkesiyle doldu taştı. Hükümetin Facebook, WhatsApp ve Instagram’ın da bulunduğu 26 sosyal medya platformunu yasaklama kararı sonrasında sokağa dökülen milyonlar hükümet binalarını, parlamentoyu ateşe verdi. Maliye Bakanı’nın sokaklarda kovalandığı, başkanlık sarayının yakıldığı anlar tarihe geçecek cinsten görüntülerdi.
Tarihinin en ağır buhranını yaşayan, halkın büyük bölümünün yoksulluk ve sefalet içinde yüzdüğü Türkiye’de de huzursuzluk giderek büyüyor. Bir yandan ekonomik kriz diğer taraftan yaşanan siyasal kriz kırılganlığı artırıyor. Ana muhalefet partisi üzerindeki baskılar, muhalefetsiz bir Türkiye özlemi, ayyuka çıkan hukuksuzluklar, yolsuzluklar, sandığın önemsizleştirilmesi, iktidar bloğu içindeki klikler çarpışması, gelir dağılımında giderek derinleşen uçurum, özellikle gençlerin yaşadığı gelecek kaygıları, çeteleşme, çürüme, halkı içten içe huzursuz ediyor.
Düşünebiliyor musunuz?

Ülkenin ana muhalefet partisi CHP, “mutlak butlan” kararına karşı genel merkezi teslim etmemek üzere nöbet tutmaya başlıyor. 3 binden fazla N95 tipi gaz maskesi alınıyor, nöbete kalacaklar için makarna, bisküvi stoku yapılıyor.

Nepal’den Türkiye’ye, İngiltere’den Fransa’ya, iç savaş tehdidi ile karşı karşıya bulunan ABD’den İran’a dünyanın her yerinde herkes iç ve dış gelişmelerden dolayı diken üstünde…
Dünya ve insanlığın tuhaf zamanlarındayız.