Kamuya alınacak personel için yapılan sınav sonuçları açıklanmaya başladı. İşsizliğin pençesinde kıvranan, kendisine bir gelecek kurmayı hayal eden yüz binlerce gencin dünyası, sözlü mülakat sonuçlarının öğrenilmesiyle yıkıldı adeta. Çünkü, yazılı sınavda dereceye girdikleri halde sözlü mülakatta elenmişlerdi. Yazılı sınavda elde ettikleri başarı ile sözlü mülakat değerlendirmesi arasındaki orantısızlık sadece gençlerin değil, ebeveynlerin, tüm toplumun vicdanını rahatsız edecek denli büyüktü.

Gençlerin haklı isyanı, sosyal medyaya taştı. Yazılı sınav puanı 87, sözlü mülakat sonucu 55 olan bir atanamayan öğretmen 'İki yıldır emek verdiğim, gecemi gündüzüme kattığım KPSS'de, bölümümde birinci oldum. Alanımda doktora yapıyorum. Hangi kıstasa göre elediniz?' diye sordu. Bir başkası 'Gece gündüz çalışarak aldığım puanın onca emeğimin karşılığı!' diye yazarken, KPSS'de aldığı 92 puana karşılık sözlü sınavda takdir edilen 58 puanın belgesini gösteriyordu. Sosyal medya, benzer içerikteki yüzlerce mesajlar doldu taştı. Hepsinde de iktidarın KPSS aldatmacasıyla nasıl bir partizanlık, ayrımcılık, adaletsizlik içinde olduğu, liyakatı önemsemediği, çabayı, emeği, başarıyı takdir etmediği ayan beyan belli idi.

Tepkiler, bir feryada ve kampanyaya dönüştü:

'Sözlü mülakata hayır'

Ne yazık ki, gençlerin isyanı karşısında lal olmuş bir yönetim var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin'in, 'Gençler Türkiye'den kaçmak istiyorlar' diye bakmamak lazım. Gençler dünyayı tanımak için gidiyorlar' dediği hatırlanacak olursa, sorunu algılama konusunda umutlu olmak beyhude...

Ülkenin geleceğini kuracak bir gençliğin umutlarının karartılmasından, hayallerinin, hayatlarının gasp edilmesinden daha acıklı bir hal, daha büyük bir felaket ne olabilir bir ülkede?

Biz, bu felaketi dibine kadar yaşıyoruz işte.

Saçma sapan, muhatabının çalışacağı alanla zerrece ilgisi bulunmayan, iktidarın etnik, dini, mezhebi, yaşam tarzı ya da ideolojik pozisyonuyla uyuşmayan farklılıkları ortaya çıkarmayı ve bunun üzerinden adayı tercih dışı bırakmayı amaçlayan sözlü mülakat, artık çok geniş bir kesimde, eğitimin, çalışmanın, emek vermenin gereksizliğine dair düşünceleri pekiştirmiş durumda. Son sınav sonuçlarıyla birlikte, bu adaletsizlik, torpil ve kayırmacılık sistemi daha da görünürleşti.

Madem ki, yazılı sınavlarda alınan yüksek puanların hiçbir önemi yok; o halde doğrudan sözlü mülakatla veya yazılı olsun sözlü olsun hiçbir mülakata gerek duymadan, personel alımı gerçekleştirilebilir. Bu haliyle KPSS bir aldatmacadan ibaret ve gençlerin hayatlarıyla oynamaktan öte bir işlev taşımıyor.

Sınavlar sadece zevahiri kurtarmak için yapılıyor; bir de hiçbir gelecek sunmadığınız gençlerden para toplamak için...

Bu yıl ÖSYM tarafından açıklanan KPSS başvuru ücretleri; KPSS Genel Yetenek-Genel Kültür Oturumu ve Eğitim Bilimlerinin her bir oturumu için 90 lira, KPSS Alan Bilgisi sınavlarında her bir oturum için 65 lira olarak tahsil edilmişti. Bu durumda, bir öğretmen adayının gireceği sınavlardan dolayı ödemek zorunda olduğu ücret 270 lirayı bulmaktaydı. Sınava girenlerin yaklaşık 1.5 milyon kişi olduğu dikkate alınırsa ÖSYM'nin topladığı paranın miktarını varın siz hesaplayın. Üstelik, tek sınav da yetmiyor; kamuya girebilmek için iki yılda bir yapılan sınavlara girme zorunluluğu bulunuyor.

Şimdi karşımızda giderek büyüyen bir soru var. O da şu: Dereceye girmiş gençleri, subjektif değerlendirmelerle, güvenirliliği şüpheli güvenlik soruşturmalarıyla hayatın dışına atarken, bu insanların devlete olan sarsılmış güveni, incinmiş onuru, ağır tahribata uğramış ülke sevgisi nasıl onarılacaktır? Nasıl?