İstanbul Valiliği, park, piknik yeri, plaj ve sahilde içki içmenin yasak olduğunu bildiren bir genelge yayınladı. Kararda, emniyet/jandarma ve zabıta birimlerinin ‘etkin şekilde’ denetim yapması, ‘halkın huzur ve güvenliğini bozacak olaylara meydan verilmemesi’ ve hükümlere uymayan kişiler ve işletmeler hakkında yasal işlem yapılması isteniliyor.
Genelgenin muhatabı kaymakamlık ve belediyeler.  
Gerçekten de gerekçe “halkın huzur ve güvenliğini temin” olsa kimse üzerinde bile durmayacak, valiliği takdir edecek ama işin rengi başka.
Alkolü savunmak hem anlamsız hem gereksiz. Elbette ki hiç kimse içip içip sağa sola rahatsızlık verilmesinden memnuniyet duymaz. Ölçüsüz tüketimin nahoş olaylara sebebiyet verdiği gibi sağlığı bozduğu da malum… Gelin görün ki, sık sık iktidar düzenlemelerine konu olan alkol ile ilgili meselede amaç yaşam tarzına müdahale.
İki ileri bir geri stratejisini uygulayan iktidar, sağlık gibi, kamu sağlığı ve güvenliği gibi hiç kimsenin itiraz edemeyeceği gerekçelerin arkasına sağlanarak adı konulmamış bir şerri düzeni yavaş yavaş hakim kılmaya çalışıyor. Nitekim bu konuda epeyce mesafe alındığı da söylenebilir.
Süreç, Refah Partili isimlerin yerel yönetimlerde işbaşına gelmesiyle başladı aslında. Önce içki satışının engellenmesine dönük adımlar atıldı ve bu çerçevede yeni içki ruhsatları verilmedi, süresi dolanlar yenilenmedi. İçkili mekanlar, çıkarılan güçlükler nedeniyle kapandı ve ancak turistik tesis ruhsatı alabilenler açık kalabildi. Bugün pek çok kentte, nezih bir ortamda yemek yerken bir-iki kadeh almak ancak otellerde mümkün…
Gelin görün ki, alkol almak isteyeni vazgeçirmek pek de mümkün değil. İstenirse pratik çözüm bulunabiliyor. Nitekim, Tekel büfelerinden birasını, rakısını alan, açık alanlara yöneldi, kuytu köşelerde, ağaç gölgelerinde, duvar diplerinde ya da otomobilinde içti.
AKP’li yıllarda ise farklı politikalar izlendi. Vergi oranı yükseltilen ve sürekli zam yapılan alkole erişmek imkansız hale geldi ama isteyen çözümünü buldu yine de. Gerekli düzenekleri kurup bu kez, rakıyı, şarabı kendisi üretmeye başladı. Hatta bu hal, “herkes kimyager oldu, AKP yaratıcılığı geliştirdi” şeklinde mizah konusu bile oldu.
Bu arada, alkol tüketenleri ötekileştiren söylemler de aldı başını gitti. Bizzat Erdoğan, “iki ayyaş” tanımlamasıyla Atatürk ve İnönü iması ile seküler kesimi hedef alırken, genel olarak alkol tüketenlerin kriminalleştirildiği bir süreç inşa edildi. Nitekim İstanbul Valiliği de gönderdiği yazıda “olay çıkartanların ekseriyetle alkollü olduğu”nu ifade ediyor ki bu da kriminalleştirme demek… Hukukçu Kerem Altıparmak’ın, genelgeyle ilgili dikkat çekici bir tespiti var. Kamu düzeninin bozulmadığı durumda bile içki tüketilmesinin kamu düzenine aykırı hale getirildiğini belirtiyor.
Yani ne kamu güvenliği ne sağlık… Açıkça ifade edilmiyor ama dini gerekçelerle alkol karşıtlığı sözkonusu. Anayasa’da dine referans yapılarak düzenleme olamayacağı belirtilse bile gerçekte bu niyetle yasak konulmak isteniyor. Ortaya çıkan tepkiler üzerine valiliğin halkla ilişkiler biriminden güya yanlış anlamaları giderecek bir açıklama yapılsa da taktik malum.
Hamle yap, tepki gelmezse yola devam et…