Geçenlerde bir dostumla hukuksuzluklar üzerine hasbıhal ederken ilginç bir şey söyledi. Meğerse, haklarında mahkumiyet kararı verilen hükümlülerden bazıları cezaevleri lebaleb dolu olduğu için sıraya konuluyormuş. İçeriden birileri çıkacak, bir yatak boşalacak ki, sıradaki onun yerine girsin. Arkadaşım, “Artık randevu veriliyor” dediğinde gerçekten çok şaşırdım.

Uzun süredir cezaevlerinin zaten tıka basa dolu olduğunu, mahkumların yerlerde yattıklarını duyuyorduk duymasına ama bu randevu usulü pek tuhaf gelmişti bana.
İşler öylesine çığırından çıktı, hukuksuzluklar öyle normalleşti ki, cezaevi sayısını artırmakla övünen bir iktidar var olduğunu anımsayınca randevu işi yerli yerine oturdu sanki…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptaliyle başlayıp, tutuklanmasıyla devam eden süreçte yeni operasyon dalgaları başladı. İmamoğlu, İmamoğlu’nun avukatı, İmamoğlu’nun avukatının avukatı, eşler, kardeşler anlayacağınız aile boyu tutuklamalar yapılıyor; belediyede üst düzey görevli kalmadı neredeyse, hatta fiili olarak kayyım atandığı bile söylenebilir.

Dosyaların içeriği boş, aylardır yıllardır hazırlanmayan iddianameler var. İddianame olsa bile delil yok.


Fethullah Gülen cemaatinin polisi, hakimi, savcısı Ergenekon’la başlayıp sonrasında dalga dalga büyüyen siyasi operasyon davalarında bir suç icat edecekler ise onun delilini de üretirlerdi. Şimdikiler, bu tür zahmetlere bile katlanmıyorlar. Suçtan faile gitmek yerine failden suça gidiyorlar. Yani önce faili içeri alıyorlar sonra da ona suç bulmaya çalışıyorlar, çoğu kez ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar tabi…

Müthiş bir özgüven içerisindeler, kimsenin kendilerine hesap soramayacaklarını düşünüyorlar ve keyfiliklerini durduracak bir gücün olmadığına inanıyorlar.

Hal böyle olunca cezaevleri tıkabasa dolu; çoğu insan niye yattığını dahi bilmiyor. İzmir Barosu avukatlarından Çağdaş Bülbül, ilginç ama bu ülke açısından utanç verici bir durumu saptarken “19 Mart’ta yapılan operasyon ‘500 milyar TL çaldılar’ noktasından küçük kızın taktığı küpeye bir çocuğun kumbarasına kadar geldi. Terörle suçlanan kişinin dosyasına bakıyoruz hiçbir şey göremiyoruz. İzmir’de ev hapsi verile verile elektronik kelepçe bitti. Artık elektronik kelepçe takılmıyor ev hapsindekilere” diyor.

Yaşadıklarımızı anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalmıyor mu sizce de?
Mahkeme kapılarında, cezaevlerinde, nezarethanelerde, karakollarda sürünüyoruz milletçe.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, bir süre önce yaptığı açıklamada 8 Şubat itibariyle icra dairelerinde derdest bulunan toplam dosya sayısının 22 milyon 411 bine çıktığını ifade etmişti.

Ev sahibi kiracı ile davalık…
Bankalar, kendi müşterileriyle davalık…
Belediyeler kayyımlık… Şirketlere, mülklere el koymalar…
Elektrik, telefon şirketleri aboneleriyle davalık…
Cumhurbaşkanı ise herkesle davalık…
Çünkü, Erdoğan’ın açtığı hakaret davalarında rekor kırılmış ve gelmiş geçmiş tüm cumhurbaşkanlarının açtığı davalarının toplamının katbekat fazlası dava açılmış. 2014-2020 yılları arasında 38 bin 581’e çıkmış dava sayısı… Son beş yılı da eklerseniz varın siz hesaplayın durumu.
Anlayacağınız hayatımız artık mahkeme koridorları, karakollar, cezaevleri arasında geçiyor. Bu hayat çekilir mi?