Uzun zamandır fısıltı şeklinde dolaşan, küçük sızıntılar dışında tam boyutları pek bilinmeyen dolayısıyla üzerinde durulmayan/durulamayan bir iç huzursuzluk giderek büyüyor diyebiliriz. Türkiye’de 23 yıllık AKP iktidarının sonuna gelindiği düşüncesinden beslenen, 2023 cumhurbaşkanlığı ve 2024 yılı belediye başkanlığı seçimlerinde CHP’nin iktidara çok yaklaştığının anlaşılmasıyla güçlenen bir düşünce AKP’nin içindeki ve dışındaki dinamikleri harekete geçirmiş görünüyor.
AKP’nin güç zehirlenmesinin bu iktidar döneminde elde edilmiş kazanımları tehlikeye düşürebileceği tespiti epeydir yapılıyor. “Endişeli modernler” ifadesine nazire olarak gündeme getirilen “endişeli muhafazakarlar”, bütün gücü elinde tutan bir iktidarın eliyle siyasi ve toplumsal alanın daraltılması, artık en küçük bir eleştirinin dahi cezalandırılması, toplumun her kesiminin tutuklama ve gözaltılarla nefes alamaz hale getirilmesi, özellikle yargının tamamen iktidarın aparatına dönüştürülmesi, can ve mal güvenliği endişelerinin artması, yolsuzluk ve kirli ilişkiler ağlarının deşifre olmaya başlaması, özellikle de toplumun ağır bedeller ödemesine rağmen ekonominin bir türlü dikiş tutmaması nedeniyle endişeliler ve muhaliflerden daha fazla korku içindeler.
Bütün bunların üstüne bir de toplumda iyice derinleştirilen kutuplaşmayı ekleyin, bir karabasan çöküyor herkesin üzerine… Çünkü, tek adam sisteminin ortaya çıkardığı mağduriyetler öyle bir memnuniyetsiz kitle ve içten içe devam eden bir homurdanma yarattı ki, biriken iç stresin patlamasının sonuçları kestirilemiyor.
Bunu hissedip dile getirenler olmadı değil. Örneğin, Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, geçen yıl bir konuşmasında “Şu anda Erdoğan’ı bekleyen çok ciddi şahsi tehlikeler var. Türkiye demokratikleşmezse Türkiye’de birtakım hukuk kuralları işler hale gelmezse Erdoğan dahil herkes bir rövanşizm tehlikesi karşısındadır. Ben Türkiye’nin demokratikleşmesinin, Türkiye’de meşru hukuk düzeni kurulmasının en fazla da sayın Erdoğan’ı koruyacağı kanaatindeyim.” dedi. AKP’nin kurucularından Kemal Albayrak yıllardır söylüyor aynı minvalde sözleri… Daha 4-5 sene öncesinden AKP’lilerin yüzde 90’ının itirafçı olacağını ifade etmesi, intikamcı hislerin geliştiğini dillendirmesi boşuna değil. Çünkü içten içe toplumda yaşanan kaynamayı fokurdamayı görüyorlar.
Dolayısıyla bir cisim yaklaşıyor ve o cisim muhalif kesimler şöyle dursun, en fazla sistemden beslenenleri korkutuyor. Çünkü, Kemal Albayrak’ın deyimiyle “o kadar kirlendiler ki, arınma bunları kurtarmaz”. Ayrıca, haksız kazanılmış, izah edilmesi zor öyle servetler, liyakatsizlikle elde edilmiş öyle büyük güç ve nüfuz alanları var ki, bunların kaybının yarattığı korkunun derecesi öyle kolay kolay hesaplanamaz. Bu korkuyu bizim gibi fakir fukaranın, sabit gelirlinin bilmesi mümkün değil.
Dünya tarihinin de bize gösterdiği binlerce örnekten anlaşılabileceği gibi kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlarla, hesaplanamayan güç ve servete sahip olanların korkuları aynı değildir. Çulsuzların birikmiş öfkesi, yitik adalet duygusu taştığında ortaya çıkacak tahribatın boyutlarını da iktidarını, servetini koruma duygusunun yaptıracağı dehşetli işlerin sonucunu da öngörebilmek zordur. Ama tarih, hep bu iki korkunun çarpışmasının yaşandığı devinime sahiptir ve eninde sonunda kazanan halk olur.
Dolayısıyla sistemin sürdürülebilirliği kalmadığından bir çıkış aranıyor şimdi. İktidar partisi içindeki bazı gelişmeler ve huzursuzluklar İmamoğlu operasyonu vesilesiyle daha bir görünür oldu.
Ancak, iktidar açısından işler o kadar kolay değil. AKP yönetimi içselleştirilmiş bir demokrasi anlayışına sahip olmadığı için aslında toplumda yumuşama yaratacak her adımı iktidar açısından bir zafiyet olarak değerlendirip bundan vazgeçecek. Tam tersine korku ve panikle baskıyı artırarak –ki şu anda bunu yapıyor- gerilimi tırmandıracak, baskının dozu yükseldikçe meşruiyet krizi derinleşecek ve bu bir anafora dönüşecek.
Hasılıkelam, zor dönemeçteyiz.