İslam toplumlarının teknolojik gelişmeler karşısında yaşadığı acizliği örtbas etme yoluyla kendini rahatlatmaya çalışması ibretlik bir durumdur. Dünya çok önemli değişim ve dönüşümler yaşar, çağlar değişir ama Müslüman ülkelerdeki refleksler, zaman fark etmeksizin aynılık gösterir şaşırtıcı biçimde…
Geçen haftalarda TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş "yapay zeka"nın "şeytani bir oyunun parçası olan 'insansızlaştırma' sürecinin bir aracı olduğunu" iddia etti mesela. Yapay zekanın bu kapsamda "kullanılmasına müsaade etmeyeceklerini" söyledi ve "İnsanın yerine geçmesi planlanan yapay zekanın asla insanın yerine geçemeyeceği de önemli bir gerçektir." dedi. Sonra tuhaf bağlantılar kurdu. "Yapay zekaya her türlü şeyi öğretebiliyoruz da yapay zeka gözyaşının değerini biliyor mu? Yapay zeka bir özür dilemenin ne anlama geldiğini anlayabiliyor mu? Yapay zeka, sevincin kederden nasıl ayrılabileceğini bize anlatabilir mi?" diye devam etti.
Yapay zeka ve etik konusu dünyanın her yerinde tartışılıyor. Ama bizdeki üst düzey yöneticilerin bu konuyla ilgili ettikleri laf, sıradanlığın ötesine geçemiyor ne yazık ki… Her zaman olduğu gibi kendi üretmediği teknoloji karşısında düştüğü ezik hali trajik cümlelerle gizleme çabasından ibaret…
Eğer gerçekten bir alternatif üretme imkan ve kapasitesi olsaydı, örneğin Japonya gibi farklı bir kavramsallaştırmayı başarabilirdi Numan Kurtulmuş ve partisi.
İlk defa Almanya tarafından “Endüstri 4.0” olarak kavramsallaştırılan bilgisayar ve internet destekli yeni üretim modeline geçişin karşısına Japonya, “Toplum 5.0 modeli” ile kendi alternatifini koydu. Çünkü, Endüstri 4.0, teknoloji ve bilişim sistemlerinin, makinelerin birbirine tamamen entegre olduğu bir sistemi ifade ediyor. Japonların “Toplum 5.0’ı” ise yapay zekanın, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin insan ve toplum üzerindeki negatif etkilerinin giderilmesini amaçlıyor. Bu kavramı ilk defa tanıtan kişi Japonya Başbakanı Shinzo Abe, Toplum 5.0’ı “teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı” inancıyla temellendirdiklerini belirtiyor. Amacı da “toplum için teknoloji” şeklinde ifade ediyor.
Yani değişim ve dönüşüm algılanıyor; bundan kaçılamayacağı görülüyor ve alternatif geliştiriyor. Bizde ise gözlerimizi kapatmak, sanki hiçbir şey değişmiyormuş gibi davranmak eğilimi var. Bu davranış kalıbının pek çok örneğine tarihte rastlamak mümkündür. Örneğin rasathanenin yıkımı…
Astronom Takiyüddin’in gökyüzünü gözlemlemesi için 3. Murat tarafından Tophane’de kurulan rasathanenin yıkılması belki de makus talihimizin sebebidir. Çünkü, salgın hastalık ve depremin gökyüzünün gözlemlenmeye başlanması nedeniyle meydana geldiği gibi yanlış bir düşünce halk arasında yayılmış, rasathane felaketlerin sebebi kabul edilmiştir. Hatta, halkın galeyana getirilmesi için Takiyüddin'in meleklerin bacaklarına baktığına dair bir düşünce de yayılınca, rasathane top atışlarıyla yıkılmıştır.
Sadece rasathane değil, matbaanın girişi de Osmanlı tarafından kullanımı da problemlidir. Çünkü, Osmanlı, matbaanın getirilmesine uzun süre karşı çıkmış, ilk matbaayı ise azınlıklar kullanmıştır. Aynı şekilde ilk gazeteleri de yine Müslüman olmayan azınlıklar çıkarmıştır. Dolayısıyla okur yazarlık da azınlıklar arasında yaygınlaşmış, yine kız çocuklarının eğitim imkanlarından daha fazla yararlanması azınlıklar içinde olmuştur.
Müslüman nüfus ise kendi cehaletinde ve bağnazlığında boğulmuştur. İnsanoğlunun başka gezegenlerde yaşamayı tartıştığı, organ ürettiği bir çağda bu bağnazlık, Kurtulmuş örneğinde görüldüğü gibi hala devam ediyor ne yazık ki…