Siyasal İslamcı bir iktidarın elinde gücüne güç katan Diyanet İşleri Başkanlığı, fiilen bütün bakanlıkların üzerinde olan konumuyla Türkiye’nin en tartışmalı kurumlarından biri haline geldi. Tarikat ve cemaatlerin tamamen kontrolüne girmiş gibi gözüken kurum, yetkiye de paraya da doymuyor.
Geçen hafta TBMM’de kabul edilen torba yasa içerisine konulan Diyanet’le ilgili bazı düzenlemeler, Anayasa’da yeralan laiklik ilkesini anlamsız hale getirecek nitelikte. Düzenleme ile Diyanet’in kontrolü artırılıyor.
Örneğin, Din İşleri Yüksek Kurulu, beğenmediği mealleri toplatabilecek. Sadece talep üzerine değil, resen de dinî yayınları inceleme ve değerlendirme yetkisine sahip olacak. Kurul, “İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı” bulduğu meallere yönelik yargı yoluyla toplatma, imha ve erişim engeli kararı alınmasını sağlayabilecek.
Bu içeriği ile düzenleme, ifade ve inanç özgürlüğü açısından ciddi bir tehdit. Çünkü, Türkiye’de farklı dini anlayış ve yorumlamalar mevcut; dolayısıyla Diyanet’in mutlak bir otorite haline getirilmesi bu farklı yorumlamaları ortadan kaldıracak ve tek seslilik sağlanmış olacak. Yani tam standartlaşma olacak ve resmi din anlayışı tek ve biricik doğru olarak takdim edilecek.
Bu durumda ne İhsan Eliaçık’ın ne Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün ne Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün veya daha daha başkalarının Kuran-ı Kerim meallerini okuma imkanı olacak.
Sefaleti öven, fakirlerin zenginlere göre daha çabuk cennete gönderileceğini vaaz eden Diyanet’in, abdestli kapitalizm eleştirisi yapan İhsan Eliaçık’ın mealine onay vereceğini düşünmek saflık olur herhalde. Aynı şekilde Siyasal İslamcılara ağır eleştiriler yönelten Mustafa Öztürk de yasaklanacaktır hiç kuşkusuz.
Nitekim kendisi “ben kendi mealimi kendim yakıyorum” diyerek düzenlemeye tepkisini ortaya koydu. Aynı şekilde ilahiyatçı Cemil Kılıç da sosyal medya hesabından “AKP kendi anlayışına uymayan çağdaş Türkçe Kuran meallerini yasakladı. Ben 8 yıl uğraşıp yazdığım Türkçe Kuran mealimi yakarak yoğaltacağım (harcayarak yok etmek, tüketmek). Böylece AKP engizisyonunu tarihe not düşerek göstereceğim” diye yazdı.
Sözkonusu torba yasada Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görev alanının da genişletildiğini görüyoruz. Diyanet’in varlığına meşruiyet kazandırmak, toplumu Sünni din anlayışı ile şekillendirmek, tek tipleştirmek üzere irşat faaliyetlerinin yürütüleceği yeni kamusal alanlar seçildi.
Oysa Anayasa Mahkemesi, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün irşat faaliyetlerini “öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezlerinde de yapmasının yolunu açan ve müdürlüğün “okuma salonu, aile ve dini rehberlik merkezi, gençlik çalışmaları merkezi açma” yetkisi veren düzenlemeyi iptal etmişti.
Şimdi öğrenci yurtları, okullar, gençlik merkezleri, cezaevleri ve hastaneler gibi kamuya açık alanlarda “manevi danışmanlık ve din hizmeti” verilecek. Ayrıca göçmen, engelli, bağımlı ve afetzedelere yönelik de dini rehberlik faaliyetleri yürütülecek.
Diyanet, yetkilerini sürekli artırıyor ama iş bütçenin nasıl kullanıldığına gelince şeffaflık, rafa kaldırılıyor. Son düzenlemede hac ve umre organizasyonlarıyla ilgili süreçler doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı ve Diyanet Vakfı, Sayıştay denetimi kapsamından çıkarıldı.
Her yıl 5-6 kat bakanlığın bütçesine denk ödeneğin tahsis edildiği, yetmediği için yıl ortasında ek bütçenin yapıldığı Diyanet ve ona bağlı Diyanet Vakfı, halkın vergilerini kullanacak ama o halk nereye nasıl harcama yapıldığı bilgisine sahip olmayacak, varsa bir sorun hesap da soramayacak.
Oh ne güzel ne alâ memleket değil mi?