Hayalperestlik mi, saflık mı, yüksek ego mu, realiteden kopmak mı nedir bilmiyorum ama meslek odalarında yaşanan seçim süreçleri gerekçesi ne olursa olsun sol açısından çok umut kırıcı. Çünkü, birkaç yıl önce Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Ankara Şubesi’nde sağ listenin seçimi kazanmasıyla başlayan mevzi kayıpları genişliyor.

 
İki yıl önce Elektrik Mühendisleri Odası seçimlerinde yönetimi, iktidarın desteklediği gruplar kazanmıştı. Solun birden fazla liste çıkardığı kongrede, sağ, yekvücut davranarak daha az oy almasına rağmen yönetimde çoğunluğu elde etti. Bir önceki seçimden ders alındığından bu defa tek liste çıkarıldı ama yönetim yine kaybedildi. Çünkü isimler üzerinde uzlaşma olmadığı için biri diğerinin üzerini çizdi ve yönetimi 4’e 3 AKP ve MHP yanlısı “Frekans Mühendisler” aldı.


Ama asıl şok edici sonuçlar Mimarlar Odası’ndan geldi. Üç listenin yarıştığı seçimde,  turuncu listeden Derya Başyılmaz 1033 oy, mavi listeden Tezcan Karakuş Candan 807 oy, kırmızı listeden Banu Taner ise 433 oy aldı. Üç kadın adaydan iktidar yanlısı olan Derya Başyılmaz başkanlığı kazandı. Oysa, mavi ve kırmızı liste ortaklaşsa böyle olmayacaktı.

 
“AKP-MHP ortaklığı kendi otoriter anlayışını devletin bütün kurumlarına benimsetti toplumsal hayatı da buna göre dizayn etti; Mimarlar Odası kaybedilse ne olur ki?” diye düşünülebilir ama iş öyle basitleştirilerek kendimizi rahatlatacağımız bir şey değil. Çünkü, Mimarlar Odası kurulduğu tarihten beri, tam 70 yıldır sol ve sosyalistler tarafından yönetilmekteydi ve “toplum hizmetinde mimarlık” anlayışını savunuyordu. Son kongreyle yönetim ilk kez sağa geçti ve surda çok büyük bir gedik açıldı. Meslek odalarını etkisizleştirmek için bugüne kadar her yolu deneyen, baroları bölen, tabipler odası başkanını tutuklatan AKP açısından, seçim sonuçları İstanbul’u almak kadar değerlidir. Çünkü, siyasal İslamcı gelenek, büyük zaferlerin yolunun önce muhtarlıkların alınmasından geçtiğini bilir.

 
Anayasal bir kuruluş olan meslek odaları pek farkına varılmasa da önemli işlevlere sahip. AKP’nin bütün dayatma, baskı, sindirme politikalarına rağmen meslek odalarında sol egemendi; dolayısıyla biz, kesifleşmiş karanlığı dibine kadar yaşarken meslek odaları sızan küçük ışık huzmeleri gibiydi. Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan yağma ve talanları, yanlışlıkları ifade edecek, dernek, sendika, vakıf, STK kalmadığında bile gerçekleri meslek odalarından duyabiliyorduk.

 
Eğer ki, Mimarlar Odası olmasaydı, başta Atatürk Orman Çiftliği olmak üzere Ankara’daki hangi imar yolsuzluklarını duyacaktık?

TOGG vurgununa, Atatürk Orman Çiftliği’nin parsel parsel satılmasına, Gökçek’in kendisi gibi ucube olan üst geçitlerine, sırf inşaat işi çıksın diye yapılan kent kapılarına, kavşaklarına kararlı biçimde kim karşı çıkacaktı?
Elektrik ve doğal gazdaki vurgunlar nasıl anlaşılacaktı? Meslek odaları kâh kamuoyu oluşturarak kâh yasal yollara başvurarak mücadeleyi sürdürdüler. Ama şimdi sol ve sosyalistler, söz söyleyebilecek bir zemini daha kaybettiler.
Neresi olursa olsun her hezimet, bıkkınlık, yılgınlık ve umutsuzluğu artırırken, değiştirme, mücadele etme istek ve iradesini hırpalıyor. Meslek odalarındaki seçim, 14 Mayıs’ta oluşan çok yüksek beklentinin yere çakılmasıyla oluşan duygunun devamı da sayılabilir. Çünkü, muhalif seçmen hala depresyonda ve yaşadığı bunalımı atlatamamış görünüyor. 

İktidar çevre illerden otobüslerle Ankara’ya delege taşırken, sol ve sosyalist mimarların hem düşük katılım göstermeleri hem de bir uzlaşma sağlayamamaları sol gelenekteki klasik bölünerek çoğalma anlayışının devamı olduğu gibi tükenmişlik sendromuyla da izah edilebilecek bir hal sanki…