1949 yılında iktidarı ele geçiren Çin’in devrimci lideri Mao Zedung, 9 yıl sonra “Büyük İleri Atılım” olarak adlandırılan çok kapsamlı politikasını uygulamaya koydu. Amacı, Çin’in ekonomisini iyileştirmek, Batılı devletlerle rekabet edebilmek, çelik ve buğday üretimini artırmaktı.
 
Benimsenen tarım politikaları kapsamında haşerelerle mücadele de vardı. Mao Zedung, tarımsal verimliliği düşürdüğü gerekçesiyle dört hayvan neslinin kurutulmasını öngören bir politikayı uygulamaya koydu. “Dört Haşere Kampanyası”nda, karasinek, sivrisinek, fare ve serçeler düşman ilan edildi.  Haşerelere karşı seferberlik ilan edilince, serçelerin yumurtaları kırılıp yavruları öldürüldü, kuşlar tuzaklara çekilerek katledildi. Serçeleri uzaklaştırmak üzere korkuluklar ve kırmızı bayraklar üretildi, atış ekipleri kuruldu ve serçe öldürenler için ödül sistemi getirildi.

Ne kadar ölü serçe, o kadar ödül!..

Rivayet odur ki, 2 milyar serçe “Dört Haşere Kampanyası”nda yok edildi. Mao Zedung ve Çin halkı mutlu olmalıydı!

Ne var ki, işler hesaplandığı gibi yürümedi ve tarlalar böceklerin istilasına uğradığı için tarımsal üretim geriledi, dolayısıyla ürün elde edilemedi ve üç yıl sürecek kıtlık baş gösterdi. Milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetti.  Çünkü, zararlı haşereleri yiyen serçelerin öldürülmesiyle ekoloji alt üst olmuş ve doğa kozmik dengesini bozanlardan intikamını feci şekilde almıştı.

Bu politikanın ne büyük bir hata olduğu anlaşıldı ve acilen Rusya’dan serçe ithal edildi. Çin için serçeler artık, “düşman” kategorisinden çıkmıştı; onlar “dost” kuvvetlerdi.

Dünya tarihinin en ilginç ve ibret verici bu olayın bize verdiği ders, doğanın dengesiyle oynadığında insan yaşamının da sürdürülemeyeceğidir. Kozmik döngü içinde kedinin de, köpeğin de, yılanın da serçenin de, ez cümle, görünür görünmez tüm canlıların bir işlevi var. Varoluş zincirinin bir halkası kırıldığında, bir tür yok edildiğinde bütün dengeler alt üst oluyor ve önü alınamaz felaketler yaşanıyor. İnsanın bu döngü içerisinde aslında bir kuştan farkı bulunmuyor. Bu nedenle doğaya kibirle bakmanın, insanı eşref-i mahlukattan sayıp üstünlük taslamanın hiç gereği yok.

İnsan kendi dışındaki canlılara karşı bir hiyerarşi ürettiğinde sonu hayırlı gelmiyor. Bunu en son İstanbul Esenyurt’tan sosyal medyaya düşen görüntülerden anlamış olmalıyız. Esenyurt, fare istilasına uğramış durumda.

İnsanı ürperten ve dehşete düşüren görüntülerde dev lağım fareleri, cirit atıyor ve bu haliyle son yıllarda fare popülasyonunun arttığı Paris, Londra gibi şehirleri andırıyor. Ki, o Avrupa şehirleri, sokakta kedi köpek barındırmıyor ve sahipsiz hayvanları uyutuyor.
Nefret içinde boğulmuş Türkiye’de de hayvanlara karşı derin bir nefret duygusu hakim. İnşa edilen şehirlerde kuşlar, kediler, köpekler sanki hiç yokmuş gibi davranılıyor. Köpeğe tecavüz, şiddet; kedinin kuyruğunu, patilerini kesme vaka-i adiyeden sayılıyor.
Betona boğulan kentlerde yalnız biz kıstırılmıyoruz, kediler köpekler de yaşayamıyor. Hal böyle olunca tarlayı zararlı böcekler sarıyor, Esenyurt’u fareler sarıyor.
Mesel şu ki; Çin’in devrimci lideri, hatasını çabuk anladı ve durumu telafi etme çabası içine girdi; sonuçta halkının refahını düşünen bir liderdi.
Gözü ranttan kararanların, nefret içinde kalanların ise derdi başka…