İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu, haziran ayında vefat etti ve cemaat düzenlenecek olan cenaze törenine kadınların gelmesini istemedi. Cemaat, kız çocuklarının eğitimine karşı ve Hiranur Vakfı örneğinde olduğu gibi çocuk evliliklerini de onaylıyor. Nitekim, 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridine nikahlayan Yusuf Ziya Gümüşel tutuklandığında, cüppeli sarıklı birtakım zevat şeyhlerine sahip çıktı ve 'azgın azınlığın baskısı' nedeniyle tutuklamanın gerçekleştiği iddiasında bulundu. 'Azgın azınlık' dedikleri de çocuk tacizine karşı çıkanlar… Anlaşıldı ki, 6 yaşındaki bir çocuğun yıllarca cinsel istismara uğraması bu zevatı zerrece rahatsız etmemişti. Etmez de; çünkü dini dayanakları olduğuna inanıyorlar.

Bu tartışma yürürken yıllar önce gerçekleştirilen bir operasyonu anımsamamak imkansızdır. 2007 yılında dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturması aynı Hiranur Vakfı'ndaki çocuk tacizi olayına benziyordu. 16 yaşında evlendirilen bir kızın beyanları üzerinden açılan soruşturmada, cemaatin çocukları ailelerinden kopararak yasaya aykırı bir şekilde faaliyet gösteren Kur'an kurslarında eğittiği anlaşılmıştı.

Gelin görün ki, Başsavcı İlhan Cihaner, Fethullah Gülen cemaatinin yıllardır tasarlayıp, ABD desteğini de arkasına alarak AKP ittifakı ile gerçekleştirdiği Ergenekon davası kapsamına sokuldu. Gerçekte Ergenekon, Balyoz gibi davalar derin devletle hesaplaşmayı amaçlamıyordu; bu davalar, toplumda yıllardan beri var olan karanlık odakların açığa çıkarılması yönündeki güçlü beklentinin istismarından başka bir şey değildi.

Yürüttüğü cemaat soruşturması elinden alınan Cihaner, gizli tanıkların verdikleri ifadeler doğrultusunda Türkiye'de örneğine rastlanmayacak biçimde, makamı basılarak gözaltına alındı ve 'Ergenekon terör örgütü üyesi' olma iddiasıyla tutuklandı. Sonradan Cihaner aleyhine gizli tanıklık yapan Efe adlı gizli tanığın Fethullah Gülen cemaati üyesi eski İliç savcısı olduğu, rüşvet aldığı ortaya çıktı ki, kendisi Türkiye'den de kaçtı. Erzurum'dan soruşturmaya müdahale eden özel yetkili Osman Şanal başta olmak üzere diğer savcıların da cemaat üyesi oldukları anlaşıldı.

Nasıl ki, Hiranur Vakfı'nda yasaların açıkça suç kabul ettiği bir evlilikle ilgili yapılması gerekenler, çocuğun şikayetleri cemaatin devlet ve siyaset kurumu içindeki uzantıları sayesinde sürüncemede bırakılmışsa o tarihlerde de Cihaner, güvenmediği için polisi soruşturmaya dahil etmemişti. Çünkü sızıntı olacağına inanıyordu. Nitekim, Cihaner'in, cemaatle ilgili soruşturmayı yürütürken yasa dışı biçimde dinlendiği ortaya çıktı. Dinlemelerde, cemaatçi kuruluşlara yapılacak operasyon öğrenilecek ve Vuslat-Der Başkanı Şevket Gökşan'a 'badanacılar gelecek' şifresiyle operasyon olacağı önceden sızdırılacaktı.

O gün Türkiye, İlhan Cihaner'e sahip çıkabilseydi belki de bugün cemaatler bu pervasızlıkta hareket edemeyeceklerdi. Kaçak Kur'an kurslarına işlem yapılabilecek, medreseler bu rahatlıkta faaliyet gösteremeyecekler, sıbyan mektepleri açılamayacak, tarikat ve cemaatler devletin okullarına giremeyecek, çocuk evliliklerine karşı bu denli hoşgörülü bir iklim yaratılamayacaktı.

Artık sağlık-eğitim tarikatların elinde…

Poliste, orduda Gülen cemaatinden boşalan kadroları başka cemaatler doldurdu. Kurdukları şirketlerle, elde ettikleri imtiyazlarla her biri bir holding oldu.

Siyaseti yönlendirebiliyorlar, yargıyı istedikleri şekilde kilitleyebiliyorlar veya düşman gördüklerine karşı harekete geçirebiliyorlar. Birçok üniversitelerde akademik kadroları bile onlar belirliyor. 1950 yılında başlayan Demokrat Parti iktidarıyla birlikte aceleci olmayan bir tarzla örgütlenen tarikat ve cemaatler, bugün dokunulmaz güçlere dönüştü.

Dolayısıyla bugün cemaatlerin adeta özgüven patlaması yaşamaları, kendilerini yasamanın, yürütmenin üstünde görmeleri, bürokrasiyi şekillendirmeleri, siyaset üstünde vesayet oluşturmaları, hiçbir denge-denetim mekanizmasının kalmamasından kaynaklanıyor.

Cehenneme giden yolun taşları, Erzincan'da döşendi desek fazla mı iddialı oluruz.