Görev ve sorumlulukları yasalarla, Anayasa ile belirlenmiş olan Diyanet İşleri Başkanlığı artık açık açık devletin laik karakterine meydan okuyor. DİB Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya minberinde verdiği kılıçlı mesajları, başta Milli Eğitim olmak üzere diğer bakanlıklarla imzalanan protokollerle sürekli görev alanını genişletme çabası, ümmet inşasına yönelik yurtdışı faaliyetleri ve daha başka başka işleri, Diyanet’in siyasal ve toplumsal düzenimiz için bir vesayet kurumu haline geldiğini gösteriyor.

 Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son yayınlanan 2024-2028 Stratejik Planı, mevcut zihniyetin dini vesayetin kurumsallaştırılmasında nasıl cüretkarlaştığının açık ilanı… Planda 4-6 yaş çocuklara verilecek dini eğitimin önemine dikkat çekiliyor ve eğitimin verilebilmesi için bütçenin artırılması isteniyor. Her üniversite kampüsüne bir cami konduran Diyanet, yine de üniversiteli gençlere ulaşılamadığından yakınıyor ayrıca yurt açma izni istiyor. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan cami derneklerinin Diyanet’e bağlanması talep ediliyor. 
Planda, tehdit ve tehlike listesi de var. Sekülerleşme, kadın ve LGBTİ hareketi, Diyanet için risk kabul ediliyor. 
Diyanet, ilk strateji planlarında da zorunlu din dersinin kaldırılmasını isteyenleri tehdit saymıştı. Anlaşıldığı üzere zamanla risk listesine giren düşünce veya çevreler giderek çoğalıyor.
Yeni strateji planındaki vurgular, Anayasa’nın laik yapısına meydan okumak, bu ilkeyi savunanlara parmak sallamak demektir ve dolayısıyla suç işlenmektedir. Ayrıca, toplumun belirli kesimlerini hedef göstererek halkı kin ve düşmanlığa sevk etmektir. Kadın hareketini marjinalleştirmek ise cinsiyet eşitliğinin reddi anlamına gelmektedir ki, bunun sonu Medeni Kanunu kaldırtmaya kadar varır.
4-6 yaş çocuklara dini eğitimin verilmesini savunmak ise apayrı bir vahamet. Çünkü, mevcut yasalarımıza göre Milli Eğitim Bakanlığı’nın görev alanına giren bir konuda dini eğitimi her alana yaymak üzere kendisine daha çok yetki verilmesini istiyor.
Aslında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın uzun bir süredir tarikat, cemaat, vakıflar ve Diyanet’in görevlileri tarafından yönetildiğini söylemek abartı sayılmaz. Çünkü, müfredatın içeriğinde yapılan değişikliklerden kadrolaşmaya varıncaya kadar eğitimde din eksenli bir yapılanma sözkonusu… Nitekim, mevcut Bakan Yusuf Tekin, tarikat ve cemaatlere ait dernekleri STK gibi değerlendirerek bu dernek ve vakıflarla protokoller imzaladıklarını ifade etmişti. 
Esas itibariyle bütün bakanlıklarla imzaladığı protokollerle faaliyet kapsamını sürekli genişleten Diyanet, yetinme duygusunu kaybetmiş durumda. Çünkü hedefte sistemi bütünüyle din eksenine oturtmak var. Bu din anlayışı da toplumu Sünniliğin Hanefi ekolüne göre şekillendirmek, herkesi aynı kalıba sokmak, devletin temel kurallarını da Sünnilik çerçevesine oturtmaktan ibaret. 
Askeri vesayetten daha beter bir vesayetle karşı karşıyayız şimdi.