1972 yılından bugüne hizmet veren 19 adet Eğitim Merkezi bulunuyor.
1976 yılından beri 12 Dini Yüksek İhtisas Merkezi var.
2019 verilerine göre 61 ilahiyat fakültesi, yine üniversiteler bünyesinde eğitim veren 58 İslami İlimler Fakültesi eğitim veriyor.
2000 yılında 3 bin olan kurs sayısı, 2018 yılında 16,2 bine ulaştı.
2018-2019 eğitim-öğretim verilerine göre imam hatip okullarının sayısı 5 binin üzerine çıktı.
Konforlu, 7 yıldız ayarındaki sosyal tesislere, en lüks otomobillere kadar herşeyi tastamam...
Hükümet, bütçeyi Diyanet için adeta seferber ediyor ve imkanları cömertçe kullandırıyor, kadro isteklerini anında yerine getiriyor. Örneğin, 2022 yılı için 16.1 milyar lira bütçe ayrıldı. Bu bütçeyle Diyanet, 7 bakanlığı geride bıraktı. Kurumun en son yaptığı duyuruda 7 bin 800 sözleşmeli personel alacağını duyurduğunu da not edelim.
Gelin görün ki, bunca fakülte, eğitim merkezi, kurs, imam hatip okulu yetmedi, yeni olarak Diyanet Akademisi kuruldu. TBMM'de kabul edilen yasanın gerekçesinde, 'Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileri ile mümkündür. (...) Nitelikli görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla Başkanlık bünyesinde Diyanet Akademisine ihtiyaç duyulduğu görülmektedir' deniliyor. AKP bir bakıma, 20 yıllık iktidarına rağmen nitelikli görevli yetiştirilmesi konusunda acziyet yaşadığını itiraf ediyor ya da bunu bir bahane olarak kullanıyor.
Taslağın 7. Maddesinde 'Diyanet Akademisi dini yüksek ihtisas, dini ihtisas ve eğitim merkezlerinden oluşur.' ifadesi yer alırken, 'Sözleşmeli personel pozisyonlarına atanma şartları, sınav ve usulleri yönetmelikle düzenlenir.' hükmü konuluyor. Bu keyfiyet anayasa hükümlerine aykırı bulunuyor. Diyanet Akademi'nin faaliyetlerinin kim tarafından denetleneceği konusu belirsiz... Akademide görev alacaklar ile ders saatlerinin belirlenmesinde Cumhurbaşkanına verilen yetkiler ise ayrı bir sorun.
Türkiye'de Polis Akademisi veya Adalet Akademisi gibi akademiler var; ancak bunlar daha çok hizmet içi eğitim merkezi işlevini yerine getiriyorlar. Diyanet Akademi ise paralel bir eğitim yapılanması gibi duruyor. Nitekim, CHP'nin düzenlemeye ilişkin itiraz gerekçesinde 'Gelecekte tıpkı hafızlık eğitiminde olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığının eğitim birimlerinde eğitim gören çocukların burada geçirdikleri sürelerin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında geçerli sayılmasıyla tam anlamıyla 1924 öncesine dönülmüş olacaktır' deniliyor. Yani Diyanet Akademi'den alınacak bir diplomanın, diğer kurumlarda da geçerli sayılabileceği ifade ediliyor ki, bunun gerçekleşmesi şaşırtıcı olmaz.
Teklifin görüşüldüğü oturumda AKP'li Emrullah İşler, Diyanet'in uluslar arası bir kuruluş haline geldiğini belirtiyor. Söylediği doğru. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen yasayla kuruluş amacı 'itikat ve ibadet işleri' ile sınırlanan Diyanet, çok partili hayata geçişin ardından tanımlanan görev alanından adım adım uzaklaştırıldı. 2002 yılından itibaren ise siyasal İslamcıların ümmet inşasında etkili bir aparata dönüştürüldü. Afrika'dan Uzak Asya'ya, Ortadoğu'dan Güney Amerika'ya kadar yurtdışındaki faaliyetlerini artıran, Peru'da bile temsilcilik açan Diyanet, Dışişleri Bakanlığı gibi çalışıyor. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık, Aile Bakanlığı gibi bakanlıklarla özel protokoller imzalayıp etkinlik alanını sürekli genişleterek devasa bir yapıya kavuşuyor. Öyle ki, faaliyet alanını çeşitlendirdikçe kadrosu genişliyor, personel yönünden büyüdükçe faaliyetleri çeşitleniyor; ayrıca başka kamu kuruluşlarına geçişte istasyon olma görevini yerine getiriyor. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın 'Hani inanç sokakta olamasın, mahallede olmasın, insanın içinde olsun diye bir anlayış var ya. İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adaletine, yargısına yansımasın, görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar' dediği üzere, yavaş yavaş her alanda söz sahibi oluyor. Adaletten siyasete, ticaretten gündelik sosyal yaşama kadar her alanda bir fetva kurumu gibi çalışıyor.
Diyanet'e bu kadar alan açılırken istisnasız şekilde bütün muhalefet partilerinin oy kaygılarıyla gelişmelere sessiz kalmaları ise ibret verici ve düşündürücü bir durum. Zira, Diyanet Akademisi'ne ilişkin oylamada, tek bir ret oyu dahi verilmiş değildir. Anlıyoruz ki, makbul çoğunluğun hassasiyeti dini bir mutabakatı da ortaya çıkarmakta, AKP'nin yarattığı zemin siyaset alanını giderek daraltırken, Cumhuriyet'in kazanımlarını da adım adım yok etmektedir.