CHP’nin 38. Olağan genel kurultayı, kıran kırana geçen bir yarışla sonuçlandı ve Özgür Özel, genel başkan seçildi. Özgür Özel, özellikle mayıs ayındaki seçimlerden sonra oluşan değişim isteğini şimdilik karşılıyor ancak partinin de bir karpuz gibi ikiye ayrıldığı aşikar.
Genç, heyecanlı, 5 dönem milletvekili seçilmesi nedeniyle de deneyimli Özgür Özel, konuşmasında kapsamlı bir değişim programından bahsetmedi. Cumhuriyet değerleri, Atatürk reformları, laiklik gibi ana vurgular, Baykal ile başlayan Kılıçdaroğlu ile devam eden sağa açılma politikalarında frene basılacağı izlenimini verirken herhalde “kurucu değerlere dönme” söyleminin kendisi bir değişim programı gibi sunuluyor olmalı.
Örneğin bu kurultay, 1970’li yıllardaki İnönü-Ecevit rekabetinde “Ortanın Solu” ile kavramsallaştırılan, “toprak işleyenin su kullananın” ile veciz ifadesini bulan radikal ve o günün ihtiyaçlarına yanıt veren türden bir değişimi ortaya çıkarmadı. Belki ileride kavramın içi doldurulabilir ama halihazırda CHP’deki değişimin genel başkanlık ve yönetim kademelerindeki değişiklikten ibaret olduğunu söylemek abes değil.
Oysa, tarihin en ağır bunalımını yaşadığımız 2023 Türkiye’sinde değişim arzusuna yanıt verilirken daha kapsamlı bir program sunulabilirdi; bu olmadı.
En az değişim kadar belki de ondan daha fazla aciliyet gösteren durum ise partideki yarılmanın nasıl giderileceği ve birliğin nasıl sağlanacağıdır. Deniz Baykal’ın istifasının ardından gerçekleştirilen 22 Mayıs 2010 tarihindeki 33. Olağan kurultayda Kılıçdaroğlu, 1246 delegenin 1200’ünün imzasıyla aday gösterilmişti. Aynı şekilde kullanılan geçerli oyların da tamamını almıştı. Dolayısıyla aldığı tartışmasız sonuçla, partideki birliği sağlamıştı. 13 yıllık süre içinde yapılan kongrelerde de bu bütünlük kendisini büyük ölçüde korumuştu.
Şimdi durum çok farklı… Yüzde 51’e yüzde 49’luk hassas bir denge söz konusu. Bunun ilerleyen zamanda parti içindeki tartışmaları alevlendirip alevlendirmeyeceği, seçilmiş yönetimin kendi otoritesini kurmak amacıyla parti içi muhalefeti tasfiye etmeye yönelip yönelmeyeceği şu an için belirsiz. Çatışma sertleşebileceği gibi tam tersi de olabilir.
Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının onun mezhepsel kimliği üzerinden tartışmaya açılmasının, hem partide hem de Millet İttifakı unsurları arasında “seçilecek aday” vurgusuyla Alevi bir adaya karşıtlık oluşturulmasının, CHP içindeki Alevilerde bir kırgınlık, küskünlük yarattığı biliniyor.
Dahası, Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikalara yönelik eleştirilerin Aleviliği ile ilişkilendirilmesi, toplumun bilinçaltındaki Alevi nefretinin“partiyi Dersim çetesi, Aleviler ele geçirdi, Atatürk bile gelse seçilemez” şeklinde dışa vurulması çok yakışıksız incitici tutumlardı. AKP, mezhepsel farklılaşmayı güç konsolidasyonu için hep kullandı, kullanıyor. Bu partinin, genetik kodlarında bulunan Sünni refleksleri dikkate alındığında Alevileri ötekileştirmesi şaşırtıcı değil ancak CHP’de de Alevilerin yurttaşlık haklarını kullanamıyor oluşu ayıplı bir durumdur, büyük sıkıntıdır.
Dolayısıyla son kurultayda çıkan sonuç sadece bir genel başkan seçiminden ibaret değil Türkiye’nin sosyolojisine uygun olmadığı düşüncesiyle Alevilerin etkinliğinin de kırılması şeklinde yorumlanmaya müsait görünüyor.
Hal böyle olunca CHP’nin yüz yıllık tarihinde yeni bir dönüm noktasında olduğunu söylemek mümkün.