MHP, Aleviler nezdinde katliamlarla anılan bir partidir. Bu partinin 1970’li yıllarda NATO konseptleri dahilinde komünizme karşı mücadele çerçevesinde başta Çorum, Maraş, Sivas 1978, Malatya, Erzincan gibi şehirlerde Alevileri kırımdan geçirme stratejisi, bu ülkenin siyasal ve toplumsal tarihinde onulmaz yaralar açmıştır.
Binlerce Alevi “Allahü ekber” sloganları, üç hilal bayrakları ve sembolleri ile vahşi şekilde katledilmiş, bu da yetmemiş milyonlarca insanın asırlardır yaşadıkları toprakları terk etmesine yol açmıştır. Bugün Londra, Maraşlı Alevilerle dolu ise sebebi MHP’dir.
Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta Alevi nüfusun, kelaynak kuşları misali nesli tükenmişse sebebi MHP’dir. Ailelerin parçalanmasına, her birinin bir yere savrulmasına, yoksullaştırılmasına bir fail aranacaksa sebebi yine MHP’dir.
Şimdi o MHP, kanlı tarihini unutturmak istercesine yeni politik oyunlarla Aleviler içerisinde nüfuz elde etmeye çalışıyor.
Öncesinde hiçbir şekilde kabul edilmeyen, ret, inkar ve imha politikalarının konusu olan Alevilik ve Aleviler, ne hikmetse, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra devletin ve elbette ki MHP’nin radarına girdi. Çünkü Aleviler milletin ve dinin bekası açısından sorunlu kitle görülüyor, kriminalleştiriliyor dolayısıyla bir güvenlik politikaları çerçevesinde ele alınıyordu.
Alevilerin inançlarından dolayı uğradıkları ayrımcılıkların, maruz kaldığı adaletsizliklerin giderilmesi, bu ülkenin saygın bir yurttaşı olarak sahip olduğu kimlikle kabul görmesi gibi bir durum hiç sözkonusu olmadı. AKP de MHP de ve daha başka siyasi çevreler de kendi Alevilerini yaratmak, Aleviliğe kendilerinin uygun gördüğü elbiseyi giydirmek için olmadık yol ve yöntemler denediler.
Hafta sonunda Hacıbektaş ilçesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Horasan Erenleri Dernekleri Federasyonu’na hibe ettiği arsa üzerinde yapılan Horasan Erenleri Dergahı Cemevi Külliyesi’nin birinci etabının açılışı gerçekleştirildi. Günlerce tantanası yapıldığı halde Bahçeli’nin, hatta devletin cemevi ve kültür dairesi başkanlığının bağlı olduğu Kültür ve Turizm Bakanı’nın açılışa katılmaması Alevilerle ilgili meselede bir samimiyet sorgulamasını ister istemez beraberinde getirdi.
Hatırlanacağı gibi Bahçeli, bir süre önce cumhurbaşkanı yardımcılarından birinin Kürt birinin de Alevi olması gerektiğini söylemiş ve Türkiye’nin Lübnanlaştırılması anlamına gelen öneri bizzat Aleviler tarafından eleştirilmişti.
Aslında büyük bir beklenti yaratılmıştı. Önce 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanının yıldönümünde Cumhur İttifakı’nın Alevi açılımını Hacıbektaş’taki cemevinin açılışında ilan edeceği duyurulmuştu. Sonra ne hikmetse açılış tarihi 11 Ekim’e çekildi.
29 Ekim’de Alevilere yönelik yeni bir açıklama olacak mı bilemiyoruz ama 11 Ekim’deki açılışta dağın fare doğurduğunu söyleyebiliriz. Bakanlık düzeyinde sadece Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katıldığı törende AKP ve MHP’liler birbirlerini övüp durdular. Verdikleri birlik beraberlik mesajlarının içi bomboş olduğundan anlamı da yoktu.
“Hacı Bektaşi Veli’nin, Yunus Emre’nin hoşgörüsünden bahsetmek güzel olmasına güzel de sen bu çağda Alevilere ne söylüyorsun” diye sormazlar mı?
“Türkiye’nin ve dünyanın en büyük cemevi” diye böbürlenmenin Aleviliğe ve Alevilere katkısı nedir? Alevi kimliğinin temel hak ve taleplerinin Anayasal güvenceye alınması konusunda nasıl bir adım atıldığının sorusuna yanıt var mı?
Yok…
En önemli soru ise şu: Neden bu binaya hem cemevi hem dergah hem de külliye deniliyor? Çünkü, Alevi terminolojisinde külliye kavramı yoktur.
Bu sakın, Fethullah Gülen cemaatinin Mamak Tuzluçayır’da yapımına başladığı ama AKP ile yaşadığı yol ayrılıklarından dolayı tamamlayamadığı “cami cemevi” projesinin şekil değiştirmiş, makyajlanmış versiyonu olmasın…
Ama yoruma ihtiyaç duymayan tespit şu olsa gerek.
“Devlet, uzun süredir arzuladığı Türk-İslam sentezli Alevilik projesinin uygulama alanı olarak Hacıbektaş’ı stratejik merkez seçmiştir” diyebiliriz.