Son zamanlarda terör, kara para veya mali suçlar kapsamında pek çok şirkete operasyonlar düzenleniyor, akla hayale gelmedik ünlü isimler ifadeye çağrılıyor veya tutuklanıyor. Şirketlere, servetlere el konuluyor; iktidarın güç inşa etme döneminde bizzat kendisinin palazlandırdığı şirketler bile bu kaotik ortamın, iktidar bloku içinde ortaya çıkan klikler çatışmasının kurbanı oluyor. Kaçabilenler yurtdışına gidiyor, varlıklarını elinden çıkarıyor.
Her gün güne yeni bir operasyonla uyanmaya alıştık. Ancak çıtanın yükseltildiği ve baskının artırıldığı da malum... İş Bankası, Koç Holding, Ciner Holding, Paramount dosyası derken iş Türkiye’deki masonların lideri Bilgi Üniversitesi rektörü Prof. Dr Remzi Sanver’in tutuklanmasına kadar vardı.
Artık hiç kimse, işçisi de işvereni de, muhalif olan da çok küçük bir AKP eliti dışında, iktidar yanlısı olanlar da kendini güvende hissetmiyor.
Bugün Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri TMSF. Yapılan analizlere göre TMSF'nin yönetimine giren şirketlerin sayısı 1000'i, toplam değeri ise 10 milyar doları aşmış durumda. Bu, aslında hegemonyanın tesisi olduğu karar ekonominin de devlet eliyle yeniden dizayn edilmesi anlamına geliyor.
İşçilerden, hiçbir işi olmayanlardan, emeklilerden, yoksullaşan orta sınıftan, geleceği elinden alınmış, beklentileri tükenmiş işsizlerden bahsetmiyoruz bile. Çünkü onlar yarı ölü sayılırlar.
Bütün sektörler çöküyor. Herkes yağma peşinde ve nüfuz alanı ölçüsünde halkı, devleti soyup soğana çeviriyor. Hiç düşünebilir misiniz; devletin en tepedeki kurumlarından Merkez Bankası’nın Başkan Yardımcılığını yapan bir şahsın dolandırıcılıktan tutuklanacağını…
Ama bunu da gördük.
Sadece ekonomi değil devlet mekanizmaları da çöküyor ve bu çöküş en çok mafyatik örgütlenmeleri güçlendiriyor; çeteleşen grupları çoğaltıyor.
Çünkü, klasik ifadeyle “adaletin olmadığı yerde devlet olmaz, devletin olmadığı yerde ise çeteler hüküm sürer. Sorununu hukuk kanalıyla değil, suç örgütleriyle çözmeye çalışır.
Adalet arayanların, bir mafya lideri olan Sedat Peker’e sığınması devletin bıraktığı boşluğun doldurulması değilse nedir?
Artık kurt kanunu işliyor; kim kimi yerse, kimin gücü kime yeterse…
Ekoloji haberleriyle öne çıkan gazeteci Hakan Tosun, sokak ortasında öldürülüyor ve zanlıların aileleri polisle karşılıklı teati içinde soruşturmayı etkileyecek akıl almaz yollara başvuruyorlar. Polis, zanlıları lütfen ifadeye çağırıyorsa biz hangi adaletten bahsedeceğiz?
Ya Edremit katiline ne demeli?
Cezaevinden firar etmiş, bir şirkette 4 ay çalışmış, hakkında arama kararı bile çıkarılmamış ve 18 Ekim gecesinde hiçbir suçu, ilgisi, günahı olmayan üç kişiyi öldürmüş, 7 kişiyi ise yaralamış.
Bir başka haber Zonguldak’tan…
Su kuyusunda cansız bedeni bulunan 17 yaşındaki Hasret’in katil zanlısı Deniz Boyacı da bir cezaevi firarisi…
2001 yılında daha 17 yaşında iken Çaycuma’da 4 kişilik aileyi katlediyor. 2016’da tahliye edildikten sonra Konya’da bir müteahhidi öldürmek suçundan yeniden tutuklanıyor.
Açık cezaevine geçtikten sonra izin alıp firar ediyor ve Hasret’i öldürüyor.
Yoksulluk, artan sefalet, ağır vergiler, belirsizlik, gelecek ve can güvenliği kaygıları, kurumlara güvensizlik; çoklu ve toptan çöküş...
Öfkeli olmak, her faniye anasının ak sütü kadar helal değil midir şimdi…