Türkiye’nin ve dünyanın en eski partilerinden Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet ile yaşıt tarihinde çok çetin, kıran kırana geçen bir yarışla yeni genel başkanını seçti. Mayıs ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde istediği sonuçları alamadığı için hala travması atlatılamayan büyük çöküşün gölgesinde toplanan kurultay, bıçak sırtı bir dengede tercihini Özgür Özel’den yana kullandı.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girilirken “demokrasi ve birlik” ana temasıyla toplanan kurultay, Özgür Özel ile değişimi gerçekleştirmiş gözüküyor. Ancak konuşmasında son dönemde izlenen sağa açılma politikalarını eleştiren, Cumhuriyet; Atatürk, laiklik konularına vurgularını öne çıkaran Özel’in tabandan gelen değişim isteğinin politik yönünü nasıl belirleyeceğini zaman içinde daha iyi anlayacağız.
Özgür Özel, CHP’de 5 dönemdir milletvekilliği yapıyor ve dolayısıyla o eleştirdiği sağa açılma sürecinin aktörlerinden biri. Hezimetle sonuçlanan ve seçmende derin bir kopuş yaratan “partiyi sağa çekerek iktidara getirme” stratejilerine karşı neden bu zamana kadar güçlü tepkiler koymadığı sorulmaya değer bir sorudur. Dolayısıyla izlenen stratejinin yarattığı hüsranın faturasının tek başına Kılıçdaroğlu’na kesilmesi hakkaniyetten uzak bir tutumdur ve sorumluluktan kaçmaktır.
Esas itibariyle CHP’nin sağa açılma düşüncesi ve bu düşüncenin pratiğe dökülmesi önceki genel başkanlardan Deniz Baykal ve ekibinin eseridir. Önce “Yeni Sol” kavramını kullanan, CHP’nin baraj altında kaldığı seçimden sonra istifa ederek bir süre uzak kalan Baykal, bu nekahet döneminde “Anadolu Solu”nu keşfetti.
Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Ahi Evran isimlerine sık sık referansla Anadolu’nun 13. Yüzyılda akıl, hoşgörü, insan sevgisi gibi değerleri yaşattığını oysa aynı tarihlerde Avrupa’nın karanlığa boğulduğunu belirtiyor ve böylece sosyal demokrat düşünceye, kendince tarihsel kökler buluyordu. Bu, sosyolojik özelliklerinden dolayı solun Türkiye’de farklı toplumsal katmanlarla buluşamadığı ve bir yabancılaşma yaşadığı tezlerini hükümsüz kılma arayışıydı da denilebilir.
İslamcı siyasetin kat ettiği mesafe ile toplumu muhafazakârlaştırırken merkez sağı tasfiye etmesinin siyasi yelpazede yarattığı boşluğu da doldurma iddiasını taşıyan bu yeni ideolojik yönelim o güne kadar örneği görülmeyen bazı pratikleri hayata geçirdi. Bunlardan biri, Gürsel Tekin’in il başkanlığı döneminde çarşaflı kadınlara CHP rozeti takılmasıydı. Bu o tarihlerde çok büyük tartışmalara yol açtı ama bir taraftan da CHP’nin iktidara gelmesi için çarşaf açılımının gerekli olduğu düşüncesi yavaş yavaş kabul görmeye başladı.
Bununla yetinilmedi; merkez sağdan isimler de listelerde seçilebilecek yerlere konuldu. Hatta o yıllarda siyasi kulislerde hep bir “Demirel kontenjanı”ndan söz edilir oldu ve bu nedenle merkez sağdan isimler CHP’ye eklemlendi. Turhan Tayan, İlhan Kesici bu isimlere örnek gösterilebilir. Aynı şekilde bugün CHP’nin kalesi olarak görülen Aydın, İzmir, Muğla, Antalya gibi kıyı kentlerinde gerçekleştirilen güç inşası da merkez sağ ile buluşmanın bir sonucuydu.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde Yaşar Okuyan, Alaattin Aldemir gibi ülkücü kökenli, Mehmet Bekaroğlu, Cihangir İslam gibi İslamcı isimleri de CHP’ye dahil eden bu sağa açılma politikasının tabanda çok büyük rahatsızlık yaratacak düzeylere ulaştığı malumdu. Cumhuriyetin kazanımlarını sıfırlayan, laik zemini tahrip eden AKP politikaları karşısında sergilenen pasif tutum, tabanda memnuniyetsizlik yaratmıştı. Bu sağa kulaç atmanın son seçimlerde CHP’nin de içinde olduğu Millet İttifakı’nı iktidara getireceği beklentisi hayal kırıklığı ile sonuçlanınca Kılıçdaroğlu, tek başına günah keçisi ilan edildi.
Böylece CHP’nin tarihinde bir dönem kapanmış oldu.
CHP’de bir dönemin sonu
Kelime ATA
Yorumlar (1)