Geçenlerde tesadüfen Metro Türkiye Satın Alma Direktörü Hamit Baykal’ın bir programına denk geldim. Aslında hepimizin bildiğini söylüyordu ama ünlü bir marketin direktörü konuşunca yaşadığımız, kelimelerle anlatmaya kifayetsiz kaldığımız hali pür melalimiz bir tokat gibi yüzüme çarptı.
Baykal, "Kırmızı et, en çok tüketilen 20 ürün listesinden düştü. Yerine beyaz et de geçmedi, o da düşüşte. Atıştırmalık satışları artışta" diyor. Anlamı şu: Halk artık kırmızı eti yiyemiyor, hatta beyaz eti bile alamıyor; öğün atlıyor veya bisküvi, cips gibi atıştırmalık ürünlerle geçiştiriyor; yani gıdaya erişemiyor.
Türkiye’de yaşadığımız yokluk ve yoksulluğu en anlaşılır kılan verilerden biri büyük market zincirlerindeki satışları izlemektir; dolayısıyla Hamit Baykal, veriye dayalı olarak sofraların alev alev yandığını, temel besin maddelerinin alınamadığını ifade ediyor.
Benim de bazı gözlemlerim var.
Örneğin, mahalle aralarındaki üç harfli marketlerin reyonlarına hiç baktınız mı? Özellikle taze meyve sebze bölümüne… Domates, biber, patlıcan, soğan patates, salatalık, limonu görebilirsiniz… Kerevize, bamyaya rastlamak imkansız… Şu sıralar kavun karpuz, fiyat bakımından epey uygun ama kilosu 100-150 liradan başlayan meyveleri alabilmek ne mümkün. Halk önce uzaktan iç geçirerek manav reyonlarına bakıyor; sanki saygı duruşunda bulunuyormuş gibi önünde bir süre bekliyor ve fiyatı görünce son hızla oradan uzaklaşıyor. Zaten aileler her gördüğünden isteyen çocuklarla alışverişe çıkmıyor bile…
Market ve manavlara göre daha uygun fiyatla alışveriş yapılan pazarların da eski tadı yok; çünkü tezgahların sayısı çok, ürün çeşitli olur, pazar adeta çevreye taşardı. Şimdi ise satışlar yeterli olmadığından pazarcı her pazarda gidip de tezgah açmıyor; semt pazarlarında tezgahlar boş kalıyor. Bunun, daha yüksek ölçekli firmalardaki karşılığı zarar açıklamaları…
Hatırlayın, bu yıl Türkiye devlerinden Koç holding birkaç şirketinde zarar açıkladı. Koç Holding, İSO’nun ilk 500 büyük firma listesinde yeralıyor. İkinci 500, yani Anadolu’nun küçük ve orta ölçekli işletmeleri de 2024 yılı için zarar yazdı. İSO, ikinci 500’de satışlardaki reel gerilemenin üçüncü yıla girdiğini, karlılığın da düştüğünü de bildirdi.
Zaten konkordato ve iflaslara ilişkin veriler, tam çöküşü haber veriyor:
2025 yılında konkordato ve iflaslarda sürekli rekor tazeledik. Sadece temmuz ayında 698 şirket konkordato başvurusu yaptı; 30 şirket iflas etti. Yılın ilk 7 ayında ise 1.617 geçici mühlet, 961 kesin mühlet, 126 iflas kararı çıktı. İflas ve konkordatoların en çok yaşandığı sektörler, tekstil, inşaat ve mobilya… 2025'in ilk altı ayında konkordato başvurularında geçici mühlet kararı verilen firma sayısı yüzde 108 artışla 1259’a yükselirken, kesin mühlet verilen şirket sayısı ise yüzde 236’lık artışla 822’ye ulaştı. Aynı dönemde konkordato talebi reddedilen firma sayısı yüzde 95 artarak 333’e, iflasına karar verilen şirket sayısı ise yüzde 101 yükselişle 553’e çıktı.
Biliyorsunuz inşaat sektörü, 23 yıllık AKP iktidarının gözdesiydi; yıkılmadık kamu binası bırakılmadı; en sağlam olanları bile dinamitlendi yeniden inşa edildi. Sırf üç beş müteahhit daha da zengin olsun, ekonomi bu sektör üzerinden dönsün diye düşünüyorlardı. Ama duvara tosladık; çünkü iflahı kesilen halk konut alamıyor. Olan canlılık da kısmen deprem bölgesindeki faaliyetlerden kaynaklanıyor.
Afetlere karşı yeterli hazırlığı olmayan, yolları çöken, ormanları yanan, suları içilemeyen, yeşili karartılan, okulunda eğitim, hastanesinde tedavi alınamayan, cehalet, açlık ve sefalet içinde yüzen sahte diplomalılar ülkesi…
Şimdi yüksek hızda yere çakılıyoruz.
Tam hızla yere çakılma
Kelime ATA
Yorumlar