Tam bir asır önce aydınlanmacı, pozitivist bir kuşağın, Milli Mücadele sonrasında “muasır medeniyetler seviyesine” ulaşmanın yollarından biri olarak gördüğü Cumhuriyet ilan edildi. 29 Ekim 2023’te 100 yılı geride bıraktı ve 100’üncü yılında, onunla tarihsel bir hesaplaşma içinde olan İslamcı iktidarın doğrudan veya dolaylı yollarla kutlamaları engelleme girişimleriyle karşı karşıya kaldı.
Aslında 100’üncü yıl ile ilgili bir tartışma da var.
Kutlama mı demek gerekir yoksa anma sözcüğünü kullanmak mı daha yerinde olur?
Şahsen, çağına göre ileri bir adım olarak görülebilecek o Cumhuriyet, bugünkü Cumhuriyet değildir diye düşünüyorum; dolayısıyla neyin kutlandığı tartışmalı. Herhalde evlerine bayrak asan, meydanları doldurup 10. Yıl marşını söyleyen milyonlarca insan şimdi var olanı değil de bir zamanlar kendi hayatlarına değen Cumhuriyete nostaljik bağlılıklarını, Cumhuriyet fikrini kutluyorlar. Dolayısıyla tabutuna son çivilerin de İslamcı bir iktidar tarafından çakıldığı Cumhuriyet için anma yapıldığını söylemek gerekir. Anmalar da coşku değil hüzün içerir. Hüzün olmadığına göre o zaman bir tutum alıştan ibaret.
Çünkü Cumhuriyet’e asıl karakteristik özelliğini veren laiklik reformlar, 1950’lerde başlayan ancak son 20 yılda hızlandırılmış gerici hamlelerle aşındırıldı. Fiiliyatta laiklik neredeyse yürürlükten kaldırıldı ve Anayasa’da sadece lafzi olarak duruyor. İslamcı iktidarın mensupları zaman zaman “laiklik anayasadan kaldırılmalı” diyerek niyetlerinin bir İslam cumhuriyeti olduğunu, teokratik devleti istediklerini açıkça ifade ediyorlar zaten. Ancak toplumdaki direnç hesap edildiği için şimdilik sadece nabız yoklamalarıyla yetiniliyor. Koşulların elverişli olduğu düşünülürse bu hamlenin de geleceğini söylemek kâhinlik sayılmamalı.
Egemenliğin kaynağının dünyevileştirilmesine karşı çıkıp devlet ve toplum düzeninin ilahi emirlere göre şekillendirilmesi gerektiğini savunan güruh hilafet düşüncesi için de epey mesafe aldı. Cumhuriyet, egemenliği bir hanedandan alıp millete devretti. 2017 referandumu ile Cumhuriyet’in bu ana çerçevesi de kırıldı.
Cumhuriyet, aynı zamanda bir kadın devrimidir. Kültür, sanat, bilim, tıp vs alanında yürüttükleri çalışmalarla tüm dünyada adından söz ettiren sayısız kadın, varlığını, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının, kadını ekonomik ve sosyal hayata katan yaklaşımına borçludur.
Her ne kadar yine fiiliyatta tam uygulanamasa da seçme ve seçilme hakkının Avrupa’daki pek çok ülkeden çok önce kabul edilmesi çok değerliydi. Yeni Medeni Kanun, asırlar boyunca şer’i hükümlerin geçerli olduğu, kadının sokağa çıkamadığı bir düzende başlı başına büyük bir yeniliktir, hiç mi hiç küçümsenemez.
Gelin görün ki, o Medeni Kanunu da delme girişimleri söz konusu…
Cumhuriyet, elbette ki dönemine göre atılması ve de desteklenmesi gereken ileri bir atılımdı; bugün Müslüman dünyanın bir adım önünde isek, örnek alınıyorsak Cumhuriyet’in kazanımlarına borçluyuz bunu. Ancak bir asırlık geçmişinde yüzleşilmesi gereken günahları da var elbette ki. Belirli etnik ve dinsel grupların, eşit yurttaşlık haklarından tam yararlanamadığı, genel olarak da demokrasi ayağının sorunlu olduğu malumdur.
Bu nedenle 100’üncü yılda kazanımlara sahip çıkan ama demokrasisinin eksik olduğunu gören bir noktadan hareketle Cumhuriyet’i yeniden inşa gerekli.