Woke sol geçen yazımda da belirttiğim üzere geleneksel Marksist anlayışın ekonomik eşitlik düşüncesini ekonomik alandan kimlik ve kültür alanına kaydıran yeni sol düşüncedir. Bu akımın tepkileri pek çok akademisyenden geldi ve halen de gelmeye devam etmekte. Ben bugün teorik boyutundan ziyade pratikte sağ popülizme kimlik siyasetinin nasıl ucuz oy kazandırdığından bahsetmek istiyorum.

Woke sol düşünce baskı mekanizmalarındaki failleri tarihsel sorumlu kılar ve bu kimliklerin temsilcilerinden ahlaki bir hesap verebilirlik talep ederler. Bununla ne demeye çalıştım şöyle izah edeyim; bazı gruplar, kişiler, inançlar sistematik bir sömürüye tarihsel olarak maruz kalmışlardır. Bu gruplar ayrıcalıklı gruplar tarafından şiddete, baskıya ve sömürüye maruz kaldıkları için bugün konuşma hakkı en çok bu bireylerde olmalı ve fail kabul edilen kimlikten gelenler de (beyaz, erkek, merkez vb güç ilişkilerinde üstteki kesim) tarihsel bağlamın farkında olup hesap verebilmeli. Bu hesap verebilirlik kısmı bence tartışmalı çünkü günümüzde rövanşist bir toplum yarattı ve altını çizerek söylemek istediğim bir şey var SOL SÖYLEM ANALİZİNE SIKIŞTI, SINIFSAL ANALİZ ÜRETMİYOR. Bu da en çok sermayenin işine geliyor olsa gerek. Bu arada anlattığım sol yapı Türkiye örneğinden ziyade Avrupa soluna işaret etmekte, Türkiye’deki sol anlayışlar da bu düşüncelerden etkilenseler bile geleneksel anlayışa sadık pek çok fraksiyon halen var ve gayet tutarlı bir siyaset üretmekteler.

Ben kimliksel ezilmişlikleri ve baskı mekanizmaları sol tarafından tamamen görmezden gelinsin argümanını asla üretmem, evet bazı gruplar yapının doğası gereği başka sistematik emek değersizleştirilmesine maruz kalırlar ve bu baskı mekanizmaları mağduru olmayan insanların küçümseyerek “eee ne olmuş” diyeceği şeyler kesinlikle değiller o yüzden bu mücadeleleri asla küçümsemiyorum ama bununla birlikte şu eleştiriyi sunmak istiyorum: Bu çabada sınıf mücadelesi nerede? Yeni oluşturulan kimlik siyaseti göçmen ve işçi gibi ezilen ve tarihsel bağlamda gerçek anlamda sömürülen kesimin dayanışma ağını zedeliyor ve evrensel bir sınıf mücadelesini gölgeliyor. Sömürülen kesim sürekli bölünüyor ve neden sömürüldüklerini unutuyor.

Bir diğer yandan sağ siyasete yeni sol anlayışı bedava oy sunuyor. Mücadelede sırtımızı döndüğümüz pek çok kesim var. Özellikle Batı siyaseti solda şunu gözlemliyorum: Belirli gruplardan gelen kişiler zaten tarihsel bir fail veya failin bireysel temsilcisi olarak görüldüğü için sağ siyasetin kucağına acımasızca terk edilir. Örneğin Avrupa solu otoriter devlet yapısını yererek kendince sömürgeci tarihe bir tepki getirir. Bu mücadelenin değerli yanları vardır ancak eksiktir. Tek bir yönüyle yani sadece kimlik üzerinden ezilmişlik ve ezen ithamlarını oluşturmak indirgemeci ve yetersizdir, kompleks aidiyetleri ve sömürüyü anlatmaya yetmemektedir. Somut bir örnekle devam edelim: Avrupa’da sıklıkla Türkofobi, Rusofobi, Sırbofobi görmek mümkündür. Bu dışlama sağcı kesim tarafından kolaylıkla yapılır çünkü zaten ötekidir ve kabul edilemez ama bazı kimliklerden gelen kişiler sol siyasetin de hedefi haline gelirler. Yani bir Sırp hem Avrupa sağının hedefi olurken hem de solun hedefi haline gelebilir ve ortaya “asılı kalmış kimlikler” çıkar.

Ben hep Türk diasporası neden bu kadar milliyetçi diye merak ederdim çünkü itiraf edelim, diasporanın zihnindeki Türkiye çok romantik ve gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Ama yurt dışındaki insanları hangi faktörler milliyetçiliğe itiyor bizlerin bunu tartışması gerek. Irkçılığın çoklu yönlerine maruz kalan kesimler hem sağda hem solda aidiyet duygusu geliştiremedikleri için kendi küçük gruplarına hapsolurlar. Şimdi sormak istiyorum, sistem bu kadar etnisite üzerinden ve kimlik siyaseti ile şekillenirken milliyetçileşmemek mümkün müdür?

Samimi eleştiriler ile ilerlemeci bir şekilde solu kendi özüne döndürmeyi oldukça gerekli görüyorum çünkü sol uzun zamandır kendisini sol yapan meselelerle ilgilenmemekte ve kitleleri sağ siyasetin vicdanına ve “gaza getiren sözlerine” maruz bırakmaktadır. Bugün biz utanmadan işçilere sınıf bilinçleri yok diyebiliyorsak, bu bilincin önüne geçen faktörlerin önüne de bir set çekebilmemiz gerekmektedir.

Sol kendi özünden uzaklaştı ve kalbindeki kesimi sağ siyasetin ellerine teslim etti.