Şekillendirilmesi ayları, hatta yılları alan ve siyasi tarihimizde hiç örneği olmayan bir uzlaşma çabası, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in çekilmesiyle sarsıldı. 6 partinin etrafında toplandığı masa şimdilik tamamen dağılmadı ama ittifakın ikinci büyük partisinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden yaşanan krizi gerekçe göstererek ayrılması, denizde boğulmak üzere olan Cumhur İttifakı'na atılan can simidi oldu. Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanlığını kazanması bir hafta öncesine göre, imkansız değilse bile şimdi daha zorlaştı.

Aslında AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından beri, toplumu bölerek, kutuplaştırma ve ayrıştırma üzerinden güç toplama stratejisine dayalı anlayışın ortaya çıkardığı yarılmanın panzehiri olabilecek bir girişimdi bu. Ayrıca, meclisi işlevsizleştiren, yasama, yürütme ve yargıyı tek adamın şahsında toplayan bu ucube sistemden kurtulmanın da tek yoluydu; dolayısıyla beklenti çok yüksekti. Uzun bir zamana yayılan görüşmelerin sorunsuz ilerlediğine dair kanaat, 20 yılı aşan anti demokratik zihniyetin değiştirileceğine dair umudu diri tutuyordu. İlk toplantısını 12 Şubat 2022 tarihinde yapan 6'lı masa, 28 Kasım 2022'de 'Anayasa Değişiklik Önerisi'ni açıkladı. 30 Ocak 2023'te 'Ortak Politikalar Metni'ni duyurdu. Son olarak 30 Ocak 2023'te Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ni açıklaması Cumhuriyet tarihinin en geniş siyasi birlikteliği olarak alkışlandı.

Ne var ki, gelinen noktaya bakılırsa ittifak, her şeyi konuşmuş ama cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunu gündemine hiç almamış. 'Erken adaylık açıklaması yıpratıcı olur', 'muhalefet bölünür' gibi gerekçelerle en çetrefilli konu sürekli ertelenmiş ve sanki sorun kendiliğinden aşılacak gibi davranılmış. Oysa, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı düşündüğü ayan beyan ortada idi. Samimi birliktelik, Mısır'daki sağır sultanın dahi duyduğu bu konunun gündeme getirilmesini gerektirirdi. Ama öyle olmamış.

İYİ Parti çevresinden gelen haberlerden Kılıçdaroğlu'nun adaylığının pek de kabul görmediği anlaşılıyordu. Hangi amaç ve yöntemle gerçekleştirildiği tartışmalı anketlerden çıkan sonuçlara göre ısrarla 'kazanacak aday' vurgusunun yapılması, milliyetçi-muhafazakar hassasiyetlerin belirleyiciliğini peşin peşin kabul demekti. İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu, Lütfü Türkkan ve Cihan Paçacı'nın 'Kılıçdaroğlu çok dürüst, uzlaşmacı, diyaloğa açık ama mezhebinden dolayı sıkıntı var' minvalindeki sözleri Kılıçdaroğlu'na konulmuş bariyerdi. Tuhaf olanı, Türkiye'de azınlık gruplara karşı uygulanan ve köklü bir geçmişi bulunan ayrımcılığın bu denli normalleştirilmesiydi.

Anayasa'da belli kriterleri taşıyan her etnik ve dinsel gruptan insanın seçme ve seçilme hakkı yok muydu? İYİ Parti'nin yaklaşımından hareketle anlıyoruz ki yokmuş. Oysa Kılıçdaroğlu, ittifak içinde olup da Alevi-Sünni, Türk-Kürt, dindar-seküler her kesimle diyalog kurabilen dolayısıyla toplumsal çatışmayı önleyebilecek, uzlaşma zemini yaratabilecek tek isim. 6'lı masanın devamlılığının da büyük ölçüde onun özverisi ile sağlandığı malum.

Türkiye'nin her şeyden önce toplumsal kutuplaşma ve çatışmayı önlemesi gerekiyor; bunun dışındaki her sorun çözülebilir.

Ama Akşener, bu ayrımcı dilin bir biçimde tedavülde kalmasını sağladı ve Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş üzerinden belirleyici olmak istedi. Kazanacak adayı, rakip partinin içinden işaret etmesinin garabetini anlatmaya hiç gerek yok. 'Biz seni değil ama senin partindeki İmamoğlu ve Yavaş'ı istiyoruz' deyip, çekildikten sonra yaptığı açıklamada da bu iki ismi göreve çağırmasının siyasi tarihimizde daha bir örneği bulunmuyor. Ahde vefaya, siyasi ahlak ve etiğe aykırı, yaralayıcı, hiçbir açık bırakmayan bu zehirli dil ve tutumun CHP içinde bir karışıklık yaratmayı amaçladığı belli. Kulislere sızan bilgilere göre, Akşener, masadan çekilme konusunda planlı bir hareket içindeydi. Ancak gelişmelere bakılırsa ana muhalefet partisi olma iddiasıyla yaptığı hamleler geri tepti ve şimdilik süreçten ağır yaralı çıktı.

Yıktı perdeyi eyledi viran.

Olan Türkiye'ye oldu.