Seçimin üzerinden iki ay geçti ve muhalefet partileri hala yenilginin şokunu atlatamamış gibi görünüyorlar. Bir yıldan fazla uzun bir zamandır yürütülen çalışma ile ortak politikalar metnini kamuoyuna açıklayan Millet İttifakı’nın bileşenleri de Yeşil Sol Parti de iktidarın el değiştireceğinden o kadar eminlerdi ki, seçimi kaybettiklerinden beri süreci yönetemiyorlar. Dağılmış tespih taneleri gibiler; her biri bir yere saçıldı ve kendi iç sorunlarına gömüldü.
İYİ Parti, kongresini tamamladı ama Meral Akşener, genel kurulda yaptığı son derece berbat konuşmasıyla kendisine hiç de umut bağlanamayacağını kanıtladı gibi. Aytun Çıray, Ahad Andican gibi merkez sağ figürlerin istifası, İYİ Parti’nin içinden çıktığı milliyetçi çizgiyi aşamadığını, ancak merkez sağda da konumlanamadığını ve bu arafta kalma halinin o tabanda güven sorunu yarattığını ifade etmek mümkün. Son olarak İYİ Partili 6 kişinin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevki, suların durulmadığı anlamına geliyor.
Gelecek, Saadet ve DEVA arasında ortak grup kurma çabaları ise sonuçsuz kaldı. Sadece muhafazakar kesime hitap etmek istemediği anlaşılan DEVA, yolunu ayırdı. Yeşil Sol Parti’de sessizlik hakim; CHP’de ise parti içi mücadelenin sertleşeceği aşikar. Bu partide yaşanan değişim tartışmasını anlamak mümkün değil zaten. Değişimi, sadece genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun gitmesi gibi ele alan dolayısıyla parti içi iktidara talip olan ve sıkça yinelendiği gibi zaten uzun yıllardır parti yöneticisi veya milletvekilliği yapanların yol açtığı garabet ibretlik ve umut kırıcı.
Kendi içindeki krizi aşamayan, daha bugüne kadar seçim yenilgisine dair derli toplu bir değerlendirmeyi muhalif seçmene sunamayan muhalefet partilerinin, 2024 yılındaki yerel seçimlere odaklanmaları gerekirken, işbirliği şartlarının kalmadığı anlaşılıyor. Partilerde zerrece heyecan yok, iç çekişmeleri dışarıda tutacak olursak ölü evi sessizliğine sahipler.
Özellikle ana muhalefet partisi CHP’de iç çekişmelere mesai harcanması, ister istemez toplumdaki karamsarlığı artırıyor ve seçmendeki öfke giderek büyüyor. Korkunç bir karamsarlık ve umutsuzluk her yere sirayet ediyor, sandığa gitmenin anlamsız olduğu duygusu seçmende kökleşiyor.
Özellikle seküler çevrenin yaşadığı hayal kırıklıkları çok derin… Kendisini sahipsiz, kırgın, öfkeli, aldatılmış hissediyor. Bu ülkede, karma eğitime karşı söylemlerde bulunan, kız okulları açılması gerektiğini söyleyen bir Milli Eğitim Bakanı var, adliye binalarında Kur’an kursu açılıyor; okullarda tarikat ve cemaatler cirit atıyor; tarikat ve cemaatlerin her biri bir kamu kurumunu parselliyor ama ortalığı ayağa kaldırması gereken ana muhalefet, her şey normalmiş gibi davranıyor.
Seçimden sonra işçinin, memurun, açlığa terk edilmiş emeklinin, işsizin, köylünün üzerine zamlar sağanak halinde yağıyor ama muhalefet temsilcileri, vergilerin artırıldığı TBMM oylamasında yoklar.
Bu ülkede, geçen hafta, Sarıyer’de vefat eden eşinin 5 bin TL'lik emekli maaşıyla geçinmeye çalışan Hülya Nevzat Erinç, 3 bin lira olan kirasını 10 bin liraya çıkarmak isteyen ev sahibine itiraz edince evden çıkartıldı ve ilaç içerek intihar girişiminde bulundu. Daha iki gün önce ev sahibinin zam talebini kabul etmeyen kiracı, çocuklarının gözleri önünde öldürüldü. Mersin’de kiracı, ev sahibini vurdu.
Son bir haftada ev sahibi-kiracı anlaşmazlığında ölenlerin sayısı 5. Kim bilir daha duymadığımız kaç olay var. Gelin görün ki, milyonlarca insanın yaşadığı memnuniyetsizliği muhalefet örgütleyemiyor.
Toplum, kötü yönetilmenin ama aynı zamanda muhalefetsizliğin, siyaset kurumunda yaşanan iflasın bedelini çok ağır ödüyor.