Seçimlerin CHP açısından yeni bir yenilgiyle sonuçlanmasının ardından partide başlayan çalkantılar durmak bilmiyor...
Bunun en son örneği CHP yönetiminin arkasında gizlendiği bilinen bazı partili trollerin “Büyük İhanet” (!) başlığıyla duyurduğu toplantı oldu...
İstanbul Büyükşehir Belediye Ekrem İmamoğlu başkanlığında yapıldığı anlaşılan toplantı aslında CHP içinde varlığı bilinen ve seçim öncesinde bile neredeyse Altılı İttifak’ı sona erdirecek olan bir muhalefet hareketinin devamı niteliğinde; dolayısıyla olayın ihanetle falan ilişkisi yok.
***
Aslında CHP’nin tartışması gereken bir çok konu var ve CHP içindeki muhalefetin bu konuları görüşmek için bir araya gelmesi son derece doğal...
Ancak öyle görünüyor ki, en fazla tartışılması gereken konu muhalefetin de gündeminde yer almıyor...
O konu CHP’nin siyasal programıdır!
***
CHP aslında “siyasal programı” olmayan bir parti...
Bunu söylerken elbette ortada resmi bir program olmadığını değil...
Kağıt üzerindeki var olan o programın, gerçek anlamda muhalif bir partinin programı olmadığını, iktidara alternatif oluşturacak özellikler taşımadığını söylüyoruz.
***
Bu ifadede bir çelişki görüyorsanız, bunun nedeni ortada zaten çelişkili bir durum olduğundandır...
CHP, aslında tarihi itibariyle sıradan bir parti değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurucu partisi”dir ve varlık nedeni cumhuriyetin kurucu değerlerini koruyup güçlendirmektir. O nedenle, CHP programı belli olmayan, bir takım fırsatçılar tarafından günü birlik ihtiyaçlar istismar edilerek kurulan ve iktidara geldiğinde genellikle söylediklerinin tam tersini yapan bir yığın partiden farklı olmak zorundadır...
CHP’nin programının ve izlediği çizginin hem CHP’liler hem de CHP dışındakiler tarafından o kadar tartışılması da bu durumdan kaynaklanmaktadır.
***
Ortada açık bir gerçek var...
“Yeni” CHP’yi yöneten Kılıçdaroğlu ekibi, CHP’nin hâlâ kağıt üzerinde var olan tarihsel (“eski”) değerlerine sahip çıkarak onları savunmadığı gibi, yanına topladığı iktidar partilerinden kopan beş partinin desteğine karşın iktidara bir alternatif de oluşturamamıştır. Bu durumun nedenleri hiç kuşkusuz birden fazladır ve bu nedenler gerçek anlamda araştırılmalı, tartışılmalıdır...
Ne var ki, CHP’deki yönetim gibi muhalefetin de bu nedenleri araştırmak gibi bir niyeti olmadığı anlaşılmaktadır.
***
Bunu söylerken elbette “Ali seçimi kazanamadı gitsin, Veli daha çok oy alabilir o gelsin” mantığıyla yapılan “araştırma ve tartışmaları” (!) kast etmiyoruz...
Dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişimleri yorumlamayı ve o değişimler doğrultusunda Türkiye’nin geleceğine ilişkin yeni bir yön çizmeyi kast ediyoruz...
Eğer CHP içinde bir kişi ya da grup,o yönde bir çalışma yapsa ve bu çalışmayı parti içinde tartışmaya açmak amacıyla bir takım görüşmeler, toplantılar yapsaydı, buna kaderlerini parti yöneticilerine bağlamış bazı “troller”den başka kimse itiraz etmez, edemezdi.
***
Zaten böyle bir durum olsaydı, bu çalışma ve öneriler kapalı kapılar arkasında değil, en geniş tartışma platformlarında gündeme getirilir, daha işin başında kamuoyunun desteği sağlanmaya çalışılırdı...
Bunun içerik açısından değil ama yarattığı etki açısından en açık örneği de arandığı takdirde CHP’nin kendi tarihi içinde bulunabilirdi. Bilindiği gibi, 1970’li yılların başında partinin genel sekreteri olan Bülent Ecevit, CHP’nin “tarihi” ve “ebedi” şefi olarak görülen İsmet İnönü’ye ve onun etrafında kenetlenmiş bürokratik yönetime karşı başlattığı hareketi genel sekreterlikten istifa ederek açıklamış, kamuoyunun da bu hareketi desteklemesi sonucunda İsmet İnönü, hem genel başkanlıktan hem de parti üyeliğinden istifa etmek zorunda kalmıştı...
Diyeceksiniz ki, “artık zaman değişti”...
Doğru! O zamanlar “siyaset”, perde arkasında oynanan bir sahne oyununa bu kadar benzemezdi!