Bir Sivaslıyım ama Tokat’sız yapamam. Orta yayla olarak tabir edilen Sivas’ın soğuk sert kışından bizar edenler için Tokat, onlara ılık ve yağışlı Karadeniz’in kokusunu taşır. Vadileri, mis kokulu yaylaları, heybetli dağları, bereketli ovalarıyla Tokat büyüleyici bir kent olduğu gibi Sivas’ın da gıda kaynağıdır. Sivaslı Tokat pırasasının, yaprağının, domatesinin, biberinin, ıspanağının ve daha başka başka pek çok meyve ve sebzesinin kıymetini bilir. Belki biraz abartıyor olabilirim ama Tokat olmasa Sivaslının damağı lezzetten bihaber kalır. Öyleyse Tokat’ın kaderi, Sivas’ın da kaderidir dersek pek de yanlış olmaz.

Tokat şu sıra can derdine düştü. Kurdu kuşu, çiçeği böceği, toprağı, suyu, havası, kutsal mekanları, ormanları, meraları, dağları, çok farklı etnik ve dinsel çeşitliliği vahşi madenciliğin hedefinde…

Tokat, artık suları zehir olup akan, havası siyanür kokan İliç olma yolunda. Erzincan İliç’te nasıl ki koca bir bölge altın madenciliğinin kurbanı olduysa Tokat’ı da aynı akıbet bekliyor. Çünkü Killik, Günçalı, Aydoğdu, Güzelce, Çayören, Batmandaş, Karkıncık, Kızık, Kervansaray ve Yatmış köylerinde yapılması planlanan altın madenciliğinde süreç hızlanıyor. Balıkesir’in, Ordu’nun, İzmir’in, Aydın’ın, Artvin’in, Erzincan’ın, Sivas’ın doğal güzelliklerinin canına okuyan madencilik şirketleri, kamyonlarını şimdi Tokat’a soktu.
Alevilik ve Bektaşilik Araştırmaları yapan Melike Tepecik, Tokat’ta madencilik faaliyeti için 2 bin talep bulunduğunu, bunlardan 900’üne ruhsat verildiğini belirtiyor.
Tokat’ın orman ve meralarının yüzde 46’sında maden ruhsatlandırılması yapıldığını ifade eden Tepecik, Alevi-Bektaşi dünyası açısından ayrı bir önem arz eden Günçalı köyüne dikkat çekiyor. Tepecik, “Günçalı köyünde Alevilerin inanç önderlerinden Çal Baba’nın türbesi bulunuyor. Çal Baba ormanından bölge halkı bir çöp dahi getirmiyor. Aleviler, buranın kutsallığına inanıyor ve cemlerini bu dağda yapıyor. 12 hizmetin tamamı bu dağda görülüyor. Dolayısıyla dağın kendisi bir cemevi” diyor.
Kâr hırsıyla gözleri dönmüş azgın bir zümreye kutsallığı anlatmak beyhude bir çaba olsa gerek. Bir anlam taşısaydı, bakmaya kıyamadığımız Balıkesir, Çanakkale, Erzincan dağları böylesine tıraşlanıp kel bırakılmazdı. Ülkesini, insanını seven, geleceği düşünen bir yönetim, üç beş madenci şirketin yararı için topyekun bir yok etme harekatına kalkışmaz, ÇED, hak hukuk kurallarını, yaşam hakkını bu denli ayaklar altına almazdı. Ama Bergama ile başlayan İliç ile Fatsa ile devam eden hiçbir kural tanımayan şirketler, bir ahtapot gibi ülkeyi sardı.
Sıktıkça sıkıyorlar ve cümle mahlukatı nefessiz bırakıyorlar şimdi.
Tokat halkı gırtlağını sıkan ellerden kurtulmak için cumartesi günü “Doğa için Direniyoruz”, “Toprağımıza, suyumuza, geleceğimize sahip çıkıyoruz” yazılı pankartlarıyla bir miting gerçekleştirdiler. Kurban Bayramı’nda, sermayenin ve bu sermayenin destekçisi yönetimin kurbanı olmamak üzere bir yürüyüş eylediler.
Tokat Dernekler Federasyonu (TOKDEF) Başkanı Fevzi Can’ın söyledikleri kıymetli…
“Bereketli topraklarda artık tarım yapılamayacak, domates, biber yiyemeyeceksiniz” diyor.
“Toprağımız altınla değil, alın teriyle bereketlidir. Biz bu topraklarda üretmeyi, paylaşmayı, birlikte yaşamayı öğrendik. Ama şimdi, şirketler ve onların arkasındaki çıkar çevreleri, Tokat’ın doğasını, suyunu, havasını, yaşam alanlarını bir kazanç tablosuna dönüştürmek istiyor. Köylünün rızası olmadan, doğanın sesi duyulmadan, bilim insanlarının uyarıları hiçe sayılarak yapılan bu maden aramaları hukuka, vicdana ve toplumsal faydaya aykırıdır” diyor.
“Çal Baba gibi kutsal mekânların yakınında yapılması planlanan madencilik faaliyetleri, bu alanların tahrip olmasına ve Alevi toplumunun inanç özgürlüğünün ihlal edilmesine yol açacaktır. Bu durum, sadece Alevi toplumunu değil, tüm Tokat halkını ve doğaseverleri derinden etkileyecektir” diyor.
Bu feryat duyulmalı. Bu çığlığı, haykırışı, Sivas da duymalı, İstanbul da… Ankara da Diyarbakır da kulak kabartmalı…

Tokat’ta yetişmeyecek domates hepimizin açlığı olacaktır da ondan…