2000’li yılların başında ABD’de hazırlanan planlar doğrultusunda Ortadoğu ülkelerinin paramparça edilmesi sürecinde en tehlikeli aşamaya gelinmiş bulunuyoruz. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 20 ülkenin sınırlarının değiştirilmesini ve bölgede çok kapsamlı bir dönüşümü öngören Büyük Orta Doğu Projesi’nde sıra İran’a geldi.

Önce Irak vurulmuştu; yıllarca yaşanan Şii-Sünni çatışmasında milyonlarca insan karşılıklı yapılan saldırılarda öldürüldü; sonra devamı geldi. Libya, Somali, Tunus, Sudan…

Suriye, 13 yıl direndi ama Aralık 2024’te, Baas rejiminin düşürülmesi, ABD, İngiliz istihbaratının özel bir programla güya ehlileştirdiği, eğitimden geçirerek sivil siyasete hazırladığı HTŞ lideri radikal cihatçı Colani’nin işbaşına getirilmesinden sonra BOP tekerleği daha hızlı dönmeye başladı. Şimdi de İran vuruldu.

Tekerleği hızlandıran hamle, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihli saldırısı oldu; Hamas’ın İsrail’i vurmasından sonra bunu bir lütuf olarak değerlendiren İsrail, Hamas ve Hizbullah liderlerini ve önemli kadrolarını nokta vuruşlarıyla katletti. İran’ın bölgedeki kolunu kanadını kıran İsrail, Beşar Esad’ı devirdi ve Suriye’nin bütün askeri tesislerini, savunma potansiyelini yok etti. Suriye, BOP açısından, önemli bir direniş mevzisiydi; yıkıldı. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok İslam ülkesinin adeta seyirci kaldığı Gazze’deki Filistin halkının soykırımından sonra da pervasızlığını artıran İran, cesareti artmış biçimde İran’a saldırdı. Aslında Netenyahu, masum insanların ölümünden sorumlu bir savaş suçlusu ve uluslar arası mahkemelerde yargılanması gereken dinci-faşist bir karakter. Zamanın Hitler’i olarak bir vampir gibi kan dökmeye devam ediyor; çünkü dünya gerçekleştirdiği soykırıma karşı sessiz kalmayı yeğliyor. Bunun nedeni de dünyanın küresel güçler tarafından yeniden paylaşımı…

İsrail, İran’da 20’ye yakın çok üst düzey komutan ve nükleer bilim uzmanlarını nokta atışıyla vurdu. Tıpkı Hamas ve Hizbullah liderlerini öldürdüğü gibi…

Komutanları, nükleer enerji uzmanlarını kaldıkları evlerinde, çalıştıkları ofislerinde vurmak, içeriden bir istihbarat bilgisi olmadan mümkün değil.


Bu, savaş tarihinde daha önce benzeri yaşanmamış bir örnek… Sadece müthiş bir istihbarat çalışmasından ibaret değil 8 katlı binanın üçüncü katındaki komutanı vurabilecek düzeyde çok ileri bir teknolojik savaş kapasitesine sahip olunduğu anlamına geliyor. İsrail, İran saldırısını Tevrat'taki bir metinden referansla "Yükselen Aslan" koymuş. Yükselen Aslan değil de biz ona Yükselen Vampir desek daha anlamlı olur gibi..

İsrail, başka bir ülkenin en gizli kalması gereken bilgilerine nasıl sahip oluyor ve hedefini tam isabetle vuruyor? Hatta, Tahran yakınlarına bir drone üssü bile kurmayı başardığı ifade ediliyor. İddialara göre Mossad, İran’daki varlığını uzun yıllar boyunca inşa etti, Tahran’da bile Mossad komandoları var… Eğer ki, bu iddialar psikolojik savaşın bir unsuru olarak gündeme getirilmiyor ise çok vahim bir durum sözkonusudur. İsrail’in bu istihbarat ve teknolojik savaş kapasitesini kullanırken Netenyahu’nun İran halkına sizin özgürleşmenizin yolunu açıyoruz” diyerek rejime karşı ayaklanma çağrısı yapması da ayrıca ülke içindeki huzursuzluktan Büyük İsrail projesini çıkartma çabasıdır. İsrail’in bundan sonra askeri hedeflere ilave olarak halkın rejime karşı memnuniyetsizliğini artırmak üzere ekonomik hedeflere yöneleceği açık…


İşte bu noktada, yıllardır halkını ezen, baskıcı rejimleriyle onların adeta nefesini kesen, açlık, cehalet, sefalet içinde bırakan, asgari düzeyde bile olsa demokratik, insan haklarına saygılı, şeffaf bir yönetimi kuramayan otoriter liderler açısından alınacak ibret çoktur. Yurttaşların, devletiyle olan gönül bağı kaybolduğunda, aidiyet hissi kalmadığında bir başka ülkenin istihbarat ağı polisini, askerinizi, mühendisinizi üç kuruşa devşirir de fark etmezsiniz bile…

İran’ın molla rejimini onaylamak mümkün değil. Ağır dinsel baskıdan bunalmayan yoktur. En küçük muhalefet hareketi bile çok kanlı biçimde bastırılıyor ve meydanlarda vinçlerle idamlar yapılıyor. Lakin, an itibariyle mesele, İran’ın rejimi meselesi değil. Evet İran’ı sevmiyoruz ama şu da bir gerçek ki, İsrail’den nefret ediyoruz. Yayılmacı politikalarından, vahşetinden, Filistin halkına uyguladığı soykırımdan, dünyanın her yerinde jandarmalığa soyunmasından, hiçbir kural tanımayan eşkiyalığından dolayı öfke içindeyiz.

Sonu bir türlü gelmeyen güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek kendi çıkarları için dünyanın her yerini cehenneme çevirip halkları birbirine kırdıran İsrail’in sergilediği haydutluk şimdi bölgemizde hem etnik hem de mezhepsel bir gerilime oynuyor.

Türkiye, Suriye’de bu tuzağa düştü; İran’da dikkatli olmalıdır.
İran başka bir ülkeye benzemez.