Siyasi tarihimizin bir plancıları bir de pilavcıları vardır. Planı, sol savunur pilavı da 'bize plan değil pilav lazım' diyen sağ… Adnan Menderes'in 'Her mahallede bir milyoner yaratacağız' sloganı ile belirginleşen, 1960 sonrasında ise Süleyman Demirel'e atfedilen 'bize plan değil pilav lazım' ifadesinde kendini bulan anlayış 'hür teşebbüsçüdür'. Savunulan bu liberal anlayışın karşısında ise kamucu, kolektivist, plancı çizgi yeralır.
Demokrat Parti'nin keyfiliği Cumhuriyet bürokrasisinde öyle bir iz bırakır ki, 1961 Anayasası ile Devlet Planlama Teşkilatı kurulur.
Gelin görün ki, Kızılay'ın, Türk Hava Kurumu'nun içini boşaltan, Milli Piyango'nun itibarını sıfırlayan, yani devletin işleyen mekanizmalarını yerle yeksan eden AKP'nin ilk işlerinden birisi Devlet Planlama Teşkilatı'nı kapatmak olmuştur. Çünkü, tıpkı yargı gibi bürokratik işleyiş de vesayet kabul edilmiştir. AKP anlayışına göre bize planlama değil hız lazımdır! DPT'ye ne gerek vardır? Yargı, aldığı kararlarla projeleri engellemektedir. Oysa, Cumhurbaşkanı/ Başbakan tak emretmeli, astları da şak yerine getirmelidir.
Binlerce insanın hayatına mal olan Maraş depreminde enkaz altında kalan şey, isimleri farklı ancak çizgileri aynı olan sağ partilerin günübirlik, sorunlara kalıcı çözüm üretmeyen yani kolaycılığa kaçan zihniyetidir; yani son 50-60 yılın politikalarıdır. Kısa dönemler hariç Türkiye'yi 1950 yılından beri yöneten milliyetçi, İslamcı, merkez sağ partilerin tümü istisnasız biçimde din istismarcılığı ile birlikte popülizmden güç devşirdiler ve rantı öne çıkarmak suretiyle her birimiz için cehenneme dönüşen kentleri inşa ettiler. Son 20-25 yıl ise beterin beteri sayılabilecek bir dönem oldu; çünkü koca bir ülke, yeşil alanların yok edilmesi, toplanma alanlarının ve fay hatlarının imara açılması gibi gözlerimizin önünde betona gömüldü.
Bu süreçte, belki her mahalleden bir-iki milyoner çıktı ama geniş yığınların giderek yoksullaştığı, yaşam koşullarının kötüleştiği ve halktan toplanan vergilerin çarçur edildiği malum.
Bu zümre bilimi hiç sevmedi, planı reddetti, kültürden rahatsızlık duyup, cehaletten, hurafelerden beslendi. En iyi yaptıkları iş din istismarcılığı olduğundan devlet, tepeden tırnağa Diyanet'leştirildi. İmam hatiplileri önce Diyanet'e alıp oradan da diğer kamu kuruluşlarına transfer etmek kadrolaşma yöntemi haline getirildi ve kapılar sonuna kadar açıldı. Ne ilgisi varsa daha geçen hafta Karabük Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dekanlığına bir ilahiyat hocası atandı.
Dolayısıyla son 20 yılda tek bir plan var desek yeridir; o da Türkiye'yi dindarlaştırmak, liyakatsiz kişileri makam mevki sahibi yapmak… Böylece inisiyatif kullanamayacak, özgüveni eksik, kaderciliği benimsemiş bir yönetici sınıf yaratmak…
Çarpıcı bir örnek vereyim. 2021/1 dönemi için KPSS sınavını kazanan şehir plancıları için hiç kontenjan ayrılmamış, 2021/2 atamasında ise sadece 8 şehir plancısının kamuda istihdam edileceği belirtilmiş. 2014 yılından beri kamuya alınan şehir plancılarının sayısı hep düşmüş. Oysa aynı dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'na binlerce kişi yerleştirilmiş durumda. Öğretmen atanmıyor ama cemaati olmayan camilere imam atanıyor. Yani şehir plancısına, jeoloji mühendisine, mimara, öğretmene o kadar da ihtiyaç duyulmuyor.
Nereden mi biliyoruz? Sosyal medyaya bir iki gün önce düşen videodan…
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir bir hukukçu olarak eline aldığı A4 kağıdına yeni yapılaşma alanlarını çiziktiriyor. Bir tanesini Orhangazi'ye, bir tanesini üniversitenin yakınlarına inşa edeceklerini söylüyor. 'Buraya, biri de buraya yapılacak, buraya da' diyor; A4 kağıdına sığdıramadıklarını da masaya işaretliyor.
Böyle bir cüretkarlık ancak Türkiye'de görülür.
Kendisi bir hukukçu ama şehri inşa ediyor.
Biz de dehşetle, ibretle hakkımızdaki kader planını izliyoruz.