Ne zaman ucuz bir ölüm haberini okusak Albert Camus’a ait o sözü hatırlıyoruz:
"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız; o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın"
Ayda yılda bir kez değil, son zamanlarda, günde onlarca kez aklımıza geliyor bu söz. Çünkü, memleketin her yerinden kahredici ucuz ölüm haberleri okuyoruz. Yetkili ve sorumluların arsızlığını çoktan kabullendiğimizden veya çaresizlik girdabına düştüğümüzden biz de ucuz ölümleri sorgulamaz hale geldik çoktan.
Galiba artık bu ülkeyi tanıyoruz. Bu ülke, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi…

Almanya’dan tatile geldikleri İstanbul Fatih’te, midye ve kumpir yedikten sonra gıda zehirlenmesi şüphesiyle kaldırıldıkları hastanede ölen anne ve 2 çocuğuna ilişkin habere ne demeli… Baba halen hastanede tedavi görüyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir aile, gıda zehirlenmesinden yok olup gidiyor. Bir ocak sönüyor, bir evin kapısına kilit asılıyor.
Haberi okuyunca dehşete düştüm, anlamakta zorlandım, “yanlış bilgidir” dedim. Öyle ya; kumpirden zehirlenmek de neyin nesi… Sonra yaşadığım dehşete kendim şaştım. Neden şaşırdığıma da şaşırdım. Bir çırpıda hatırladım;
Niğde’de ıspanak demeti içinde ıspanağa benzeyen zehirli otu da yediği için ölen aileyi… Topraklama sistemi iyi yapılmadığı için İzmir’de yağmurlu bir havada karşıdan karşıya geçerken cereyana kapılarak can verenleri…
Çocuğunu tüpgaz ile ısıtmak isterken zehirlenenleri…
Yeterli önlem alınmadığı için 78 insanın yanarak öldüğü Bolu Kartalkaya yangınını…
İstanbul’un göbeğinde sokak ortasında öldürülen gazeteci Hakan Tosun’u… Bir pazar yerinde çeteleşmiş bir grubun bıçak darbeleriyle katledilen Ahmet Minguzzi’yi…
Torunlar inşaattaki asansör faciasını… Kartopu cinayetinde hayatını kaybeden Nuh Köklü’yü…
Gezi eylemlerinde kaybettiğimiz Ali İsmail Korkmaz’ları…
Hastane çetesi tarafından öldürülen yenidoğanları…
Maden, yangın facialarını, sel, deprem felaketlerini…
Geçinemediği için yeniden çalışmak zorunda kalan emeklilerin feci sonlarını, kadın şiddetini, çocuk istismarlarını, sokak canlarına eziyetleri,
Kira anlaşmazlığından dolayı işlenen cinayetleri, çocuğuna süt, pantolon alamadığı için intihar eden anneleri-babaları…
Daha geçen hafta sigortasız ve karın tokluğuna çalıştırılan kadınların hayatını kaybettiği parfüm atölyesindeki yangını…
Tedavi edilemeyen hastalar, ilaç alamayan yoksullar, okuyamayan çocuklar, hepimizi nefessiz bırakan adaletsizlik…
Ne kadar sayarsak sayalım binlercesi eksik kalacak.
Hepsini bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan tablo korkunç. Sefalet, cehalet, adaletsizlik, cezasızlık, likayatsizlik, denetimsizlik, umursamazlık, kadercilik… Yani kötü yönetimin, nasıl bir zihniyetin elinde kaldığımızı gösteren, işlemeyen sistemin ürettiği feci sonuçlar…
Yaşıyorsak tamamen tesadüf…