İstanbul Fatih’te bir otelde konaklayan Böcek ailesinin hayatını kaybetmesi, Türkiye’nin uzun zamandır içinde olduğu çoklu çarpıklığın karakteristik örneği oldu. Önce yedikleri midyeden veya kumpirden zehirlendikleri düşünülürken kaldıkları otelin ilaçlanmasından dolayı hayatlarını kaybettikleri anlaşılınca, kimyasal kullanımındaki, denetimsizlik, kontrolsüzlük tartışmaya açıldı.
Olayın ayrıntılarına baktığımızda bir kez daha gördük ki, her alanda ipin ucu tamamen kaçmış vaziyette ve ülke cami avlusuna bırakılmış çocuk sahipsizliği yaşıyor. Hesap soran, denetim ve kontrolleri yapan, vatandaşının sağlığını korumak zorunda olduğunu düşünen bir devlet yok. Her işte “saldım çayıra mevlâ kayıra” anlayışı hakim.
Ne büyük bir talihsizliktir. Tam da Böcek ailesinin öldüğü kasım ayında tam bir yıl önce benzer bir olay İzmir’de yaşanıyor. Bir apartmanda ilaçlama yapılıyor ve bir bebek zehirlenme sonucu ölüyor. Aynı laflar, aynı tartışmalar Kasım 2024 tarihinde de var ama çarpık düzende kader hiç değişmiyor.
Daha dün Diyarbakır’da bir zincir marketten aldığı sucukla tost yapan anne ile oğlu zehirlendi. Beyoğlu’ndaki bir zehirlenme vakasında kahvenin içinde deterjan kalıntısı bulundu.
Dolayısıyla biz tekil bir olaydan bahsedemiyoruz. Tepeden tırnağa çürümüş, kokuşmuş bir düzenin gündelik hayatımızdaki etkilerini yaşıyoruz.
Son bir hafta içinde peşpeşe yaşanan gıda zehirlenmeleri, devletin tüm mekanizmalarının artık işleyemez hale gelmesindendir.
Gıda güvenliği konusunda çok vahim olan şey, zirai ilaçların kullanımında ortaya çıkıyor. Biz onu hiç hissetmiyoruz bile. Ancak ihraç etmek üzere gönderilen ürünler, bir sınır kapısında geri çevrilmişse kısa bir haber bülteninde okuyor sonra da kaderciliğimizin verdiği rahatlıkla, olağan hayatımıza devam ediyoruz.
Oysa 2024 yılında AB ülkelerinde gıda güvenliği riskleriyle ilgili verilerde Türkiye başı çekti. Gıda güvenliği konusunda 408 bildirim ile en fazla bildirim alan ülke oldu. Böylece, pestisit kalıntıları ve aflatoksin seviyesindeki fazlalıklar nedeniyle Türkiye’nin ihraç ürünleri sınır kapılarından geri döndü.
Son görüntü Sarp sınır kapısından… Gürcistan’a ihraç edilmek istenen 6 ton mandalina, maksimum seviyelere ulaşan zirai ilaç kalıntıları nedeniyle imha edildi.
Asıl mesele de burada başlıyor. Tüketicinin sağlığını tehlikeye düşüren bu ürünlerin iç piyasada kullanıldığına dair iddialar mevcut. Her ne kadar resmi makamlar bu ürünlerin imha edildiğini açıklasa da kamuoyunda oluşan şüpheler giderilemiyor. Çünkü resmi makamlara güvenilmiyor.
İster bir kafede içilen kahveden ister bir kumpirden ister bir marketten alınan üründen ya da gittiğimiz bir otelde çıkan yangın veya ilaçlamadan kaynaklı olsun neden bellidir.
O da canımızın, malımızın piyasanın vahşi işleyişine emanet edilmesi, devletin asli fonksiyonlarını yerine getirmemesi, suçluların kendini alabildiğine rahat hissedeceği bir ortamın bulunması, korkunç bir yıkıma neden olmaktadır.
Böcek ailesini hastaneye götüren taksici, babanın şöyle bir cümle kurduğunu aktarıyor bize:
“Ne zaman Türkiye’ye gelsek başımıza bir iş geliyor”