Evden işe gitmenin, dünyadan uzaya gitmek kadar zor olduğu, yaşlı, engelli, hasta, çocuk başta olmak üzere herkesin şehir içinde adeta cehennemi yaşadığı, sahillerinin betonla kaplandığı, tüm yollarının otobana çevrildiği, hiçbir akıl ve izanla izah edilemeyen gökdelenlerle gökyüzünün hapsedildiği, insanların barınamadığı bir kentte uğraşılacak binlerce sorun varken; sen gel kafayı sokak canlarına tak…
Üstesinden gelinemeyen sorunlar karşısında yaşanan acizliğin üzerini örtmek için kedilerle köpeklerle uğraşmak bir tür hedef şaşırtma aslında…
İstanbul Valisi Davut Gül, bir televizyon kanalında katıldığı programda tartışma yaratan şu sözleri söyledi:
“Biz de şöyle bir sorun var, doğanın dengesi ortadan kalktı. Normalde kediler fare yakalar. İstanbul’da kediler fare yakalamıyor. Kediler mamayla besleniyor, fareler kedilerle birlikte mama yiyor. Bunu ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu ‘Kedileri toplayalım’ demek değil. Her önüne gelenin önüne ilk gelen yerde mama vermemesi lazım. Dolayısıyla da köpeklerin, kedilerin beslendiği alanlara siz mama koyarsanız oranın sahibi onlar olurlar.”
Bu sözleri bir başka kentin valisi olarak söyleseydi belki bu kadar can sıkmazdı; zira İstanbul bir kediler şehri olarak biliniyor. Kediler, şehir hayatının en önemli parçası ve Süleymaniye, Ayasofya, Kızkulesi kadar olmasa bile ona yakın derecede İstanbul’un simgeleri arasında yer alıyor. Bu nedenle İstanbul’a ilişkin herhangi bir fotoğrafta kediler doğal bir unsur olarak yer alır.
Vali Gül, kedilere mama verildiği için doğanın dengesinin bozulduğundan dem vuruyor ama keşke sokak canlarına gelinceye kadar dengeyi bozan insan kaynaklı faaliyetlere değinseydi. Mesela sahillerin doldurulmasının, İstanbul’un orman alanlarının talanının, denizinin sanayi atıklarıyla kirletilmesinin, akarsularının, barajlarının yok edilmesinin doğal dengeyi, geri dönüşü olmayacak şekilde nasıl bozduğunu fark edebilseydi.
Şöyle bir arama motorlarının herhangi birinin uygulamasından İstanbul’a tepeden baksaydı nefes alacak bir metrekare yeşillik kalmadığını rahatlıkla görebilirdi.
Kedilere kafayı takacağına köşe başlarını tutmuş uyuşturucu şebekelerine, sokak ortasında birbirini öldüren çetelere, kreş bulamayan çocuklara, ümidini yitirmiş gençlere dikkat kesilse daha hayırlı bir iş yapmış olur.
İstanbul Valiliği bu arada köpekler için besleme yasağı da getirdi. Ayrıca Türkiye’de bütün valilikler, köpekleri besleyenlere para cezası verileceğini duyurdu. Devlette para tamamen bittiğinden olsa gerek artık nereyi sıksak da suyunu çıkarsak mantığı işletiliyor galiba. Tıpkı, trafik cezalarının bütçenin gelir hanesinde önemli bir toplam oluşturması gibi şimdi de köpekleri besleyenlerden tahsil edilecek para cezalarıyla başka gedikler mi kapatılacak.
Sokak canlarının ağzı yok, dili yok. O halde, sessiz canlıların sesi olalım.
Sayın Gül; hiçbir kedi topluluğu organize suç örgütü kurmuyor. Hiçbiri, biraz daha kazanayım diye faaliyete geçirdiği sanayi tesisinin zehirli atıklarını akarsulara vermiyor. İçlerinden çıkmış bir imar müdürü var mı ki, sahilleri, dağları tepeleri, verimli ovaları imara açsın da karşılığında kat karşılığı daireyi rüşvet olarak alsın. Uyuşturucu, gasp, tecavüz işlerinde de onları göremezsin.
Yıllar öncesinde Panter Emel (Emel Yıldız) diye bir vardı ve sık sık gazetelere konu olurdu. Aslında eski bir sinema yıldızıydı ama biz onu daha çok hayvan hakları savunucusu olarak tanıdık. Kendisiyle yapılan bir röportajda; “Benim insan türüyle sorunum var. Bu türden şikayetçiyim. Biri bana ‘köpek’ dese sevinçten ağlarım. Çünkü biliyorum ki hiçbir köpek kadar vasıflı değilim. Dünyadaki tüm sorunların kaynağı, insan” diyordu.
Sayın Gül, siz sokak canlarını bırakın, insan türüyle uğraşın. Azıcık kalmış merhametimizi, vicdanımızı, canlı yaşamına duyduğumuz saygıyı yok etmeyin.
Sokak canlarını bırak insana bak
Kelime ATA
Yorumlar