Haberi okuduğumda bozkırın ortasında küçük bir kasaba görünümünde iken Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte hızla büyüyen bir şehrin önemli bir mekanıyla vedanın eşiğinde olmanın derin hüznünü, burukluğunu yaşadım.
Ankara eksikliğini hisseder mi bilmem ama ben derin bir iç sızısı duydum.
Bu veda, sadece bir kültür mekanının kayboluyor olması değildi; onunla birlikte belki benim de gençliğimle vedalaşmamdı.
Kaybettiğimiz sadece bir mekan mıdır, yoksa hafıza mıdır diye sorulacak olursa “ikisi de” derim. Çünkü, her mekanın bir hafızası olduğu kadar hafızamızın da bir mekanı var.
Şimdi, bir mekanı ve hafızayı kaybediyoruz.
Konur Sokak’ın Yüksel Caddesi ile kesişen noktasında bulunan Turhan Kitabevi, bizlere veda ediyor çünkü.
Üniversite okumak üzere 1983 yılında Ankara’ya geldiğimde Konur Sokak, Yüksel Caddesi, Kumrular, Karanfil Sokak, Zafer Çarşısı en çok vakit geçirdiğimiz yerdi. Çünkü o yıllarda Zafer Çarşısı bir kitapçılar çarşısıydı, Kızılay genel olarak bir kültür-sanat mekanıydı.
“Bütün yollar Roma’ya çıkar” derler ya, Ankara’da da bütün yollar Kızılay’a çıkardı. Günün herhangi bir saatinde Kızılay’a uğramak, yaşamımızın rutiniydi neredeyse.
“Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” geçirmek, Zafer Çarşısı’ndan Kuğulu Park’a doğru gezinti yapmak, her kitabevine mutlaka bakıvermek zevk olduğu kadar alışkınlıktı. Bilim Sanat, İmge, Dost, İlhan İlhan, Remzi, Turhan başta olmak üzere bölgedeki kitapevlerini sık sık ziyaret etmezsek kendimizde bir eksiklik hissederdik. Her biri buluşma noktasıydı.
“Dost’un önünde buluşalım”
“Turhan Kitabevi’ne gel”
“İmge’nin önündeyim”
Konuk sokakta yürürken ya öykü yazarı Ali Balkız’la karşılaşır ya Ahmet Telli, Hüseyin Atabaş ile selamlaşırdınız. Sergiler, tiyatrolar, konserlerle, şairleri, yazarlarıyla Kızılay, kültür sanatın, politikanın nabzının attığı bölgeydi.
Ne var ki; özellikle Melih Gökçek’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmesinden sonra bilinçli politikalarla Kızılay bir çöküntü alanı haline getirildi. Artan yoksulluğumuz, orta sınıfın statü kaybı en çok burada kendini gösterdi.
Nezih lokantalar ya kapandı ya başka bölgeye taşındı ve onların yerini mantar gibi çoğalan simit kafeler aldı, tuhaf, pavyonvari eğlence mekanları türedi, ortalığı işportacılar sardı. Kriminal olaylar arttı ve belli bir saatten sonra gidilemez bir mekana dönüştü.
Ayrıca muhalif kesimlerin eylem alanı olduğu için polis, AKP iktidarı döneminde Yüksel Caddesi’ne kurduğu karakolla bölgeyi iyice ürpertici hale getirdi. Çankaya ve Büyükşehir Belediyelerinin işletmecilerin yaya alanlarını daraltan genişleme isteklerini engellememesi ise Hindistan’da, Pakistan’da görebileceğiniz türden bir manzara ortaya çıkardı.
Orta sınıfa hitap eden Beymen, Vakko, Yeni Konak gibi mağazaların başka semtlere gitmesine paralel bir şekilde kitapevleri de teker teker Kızılay’dan ayrılmaya başladı. Şimdi son aldığımız habere göre Turhan kitabevi de veda etmiş Konur Sokak’a…
Oysa Turhan, Konur Sokak’ın demirbaşı gibiydi. Geçmişi 1950’li yılların sonuna kadar uzanan, Kocabeyoğlu Pasajı’nın alt katında Turhan Polat’ın bir kitap tablasında başlayan sahaflığı ilerletip kitapevi açmasıyla Ankara’ya kazandırılan bir kültür mekanı ekonomik zorluklara yenik düştü.
Pırlanta alanın kitap alandan daha az KDV ödediği bir ülkede kaçınılmaz son bu… Buna çağın getirdiği dijital imkanlar da eklenince kitap evleri varlıklarını sürdüremiyor.
Devir, cahiliye devri… Kültürsüzlük, kalitesizlik, vasatlık, bayağılaşma devri…
Kızılay’ın geçirdiği değişim/dönüşüm Türkiye’nin çeyrek asırlık tarihinin prototipi…