Halk öyle bunalmış, açlık, yoksulluk ve sefaletin pençesinde öyle kıvranır olmuş, adalete, özgürlüğe, ayrıştırıcı değil birleştirici dile öyle susamış ki, bu talebinin gerçekleşmesini zayıflatacak her girişime bariyer oluyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkarak masadan ayrılması sonrasında yaşadığımız baş döndürücü ve şaşırtıcı gelişmeler, toplumun siyasal partilerin önüne geçmesinden başka bir anlam taşımıyor.
Otoriter tek adam sistemini tasfiye edecek, demokratik hukuk devletini yeniden inşa edecek kararlı bir siyasi tutum var. Yaşam biçimini dayatan, ülkeyi bir harabeye çeviren, yer altı ve yerüstü kaynaklarını talan eden, eğitimli nüfusun ülkeyi terk etmesine neden olan, felaketin ortasında kalmış çaresiz insanlara dahi çadır satmayı düşünecek kadar gözünü rant hırsı bürümüş, devleti devlet olmaktan çıkarıp şirkete dönüştürmüş bir siyasi iktidarın devam etmesine katkı sağlayabilecek her söylem ve pratik mahkum ediliyor.
Akşener'in yeniden masaya dönmesini sağlayan işte bu iradedir.
Belki bu kriz, şu ana kadar iyi bir seyir izlediği düşünülen Millet İttifakı'nın herhangi bir sorun çıktığında, ilgili tarafların bugüne kadar söyledikleri konusunda ne kadar samimi olduklarının test edilmesi bakımından yararlı olmuştur. İdeolojileri, gelenekleri birbirinden çok farklı 6 partinin sorun çözme kapasitelerini de göstermesi bakımından değerli bir deneyim olduğu söylenebilir. Bu nedenle kriz bir zafiyet yaratmadı tam tersine güven tazelenmesine, farklı bir enerji ve heyecanın oluşmasına vesile oldu.
Burada kuşkusuz ki en büyük rol Kılıçdaroğlu'nda idi. Bugüne kadar gösterdiği Eyyüp sabrı, çözüme odaklı yaklaşımı, ayrıştırıcı değil uzlaştırıcı, birleştirici, dengeleri gözeten tutumu ile ittifakın devamlılığında en büyük pay onundu. Krizde de sağduyulu davranarak, gerilimi tırmandırmayarak, müzakere süreçlerini işleterek ve parti grubuna hakim olarak, Akşener hakkında kötü bir dil kullanılmasını önleyerek krizin aşılmasını sağladı.
Merkez sağ siyasetlere, seküler milliyetçiliğe yaslanan parti tabanının gösterdiği sağduyu da İYİ Parti'de hakim olunca ara formüllerin bulunması mümkün hale geldi. Bu partinin tabanındaki yarılma Akşener'in masaya yeniden oturmasını sağladı desek yanlış olmaz.
Toplum tek adam yönetiminden kurtulma konusunda tarihi bir fırsatın eşiğinde bulunduğunun farkında; dolayısıyla bunun tepelenmesine izin vermedi. Bu kriz, herkese neyi kaybedeceğini ve neyi kazanacağını sıcak bir biçimde hissettirdi.
Umut öylesine büyük, beklentiler öyle yüksekti ki, hiç kimsenin ana hedeften uzaklaşmasına izin vermedi. Her şey bitme noktasına gelmişken aşılmaz gibi görünen sorunun çözüme kavuşturulması, 6'lı masanın zaafı olmaktan çıktı, sorun çözme kapasitesinin göstergesi haline geldi.
Gerilimden sonra uzlaşmaya varılmış olmasının yarattığı heyecan ise bambaşkaydı. Belki kriz çıkmadan önce yapılacak adaylık açıklaması sıradan bir açıklamayla geçiştirilecek ve toplumda yarattığı heyecan da düşük olacaktı.
Gelin görün ki, Saadet Partisi'nin önünde saatlerce soğukta bekleyen kalabalığın halet-i ruhiyesi, 'her şerde bir hayır vardır' dedirtti hepimize.