Çok kimsenin dikkatini çekmedi ama konu önemli. Sadece tatile giden insanlar tarafından yaşandığı düşünülen ancak halka ait ve dolayısıyla kamuya açık olması gerekirken şirketler için kapatılan kıyı kullanımı konusunda son günlerde hem Türkiye’de hem de komşumuz Yunanistan’da ilginç olaylar yaşanıyor.
Önce, bizdeki gelişmeye değineyim. Çeşme’de ücretsiz bir şekilde denize girilen sayılı koylardan biri Gücücek Koyu idi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, doğal sit alanında kalan bu koyu, 3 yıllığına kiraya vermek üzere 11 Temmuz’da ihale açtı. Öyle gizli saklı yürütülüyor ki ya da bakanlık “her şey benden sorulur, siz de kimsiniz” havasında olmalı ki, ihaleden İzmir Çevre Müdürlüğü’nün haberi bile yok.
Plaj, 2 bin metrekare büyüklüğünde. 6 taliplinin katıldığı ihaleyi, Gücücek Koyu Doğal Yaşamı Koruma Derneği, KDV dâhil yıllık 67 milyon 440 bin TL teklif vererek kazandı. Dernek Başkanı Seher Gacar, sahillerin kiraya verilmesine karşı olduklarını belirtiyor ve “Koyun halkın kullanımına kapatılmasına, ticari kâr hırsıyla bir kez daha doğal sit alanı olan bu sahilin mahvedilmesine engel olmak için biz de ihaleye katıldık. En yüksek teklif derneğimiz tarafından verildi. Amacımız kuruluşumuzdan bu yana aynı; sahiller halkındır, girişi ücretli olamaz. Halkın denize girmek için ne özel teşebbüse ne de devlete ücret ödemesini doğru bulmuyoruz. Bu aşamadan sonra üyelerimiz ve yönetim kurulumuz ile görüşerek ihalenin iptalini isteyeceğiz” diyor.
Gerçekten de Kıyı Kanunu hükümlerinde denize 50 mt den yakın yerlerin herkesin kullanımına açık olduğu belirtiliyor. "Toplumun Yararlanmasına Açık Yapı" başlıklı kısmında "Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ver serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapıdır" ifadeleri yer alıyor. Bir başka maddesinde ise "Kıyılar ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz." deniliyor.
Hal böyle iken sahiller otellerin, şirketlerin işgali altında adeta. Siyasi bağlantıları olan kıyıları, koyları çeviriyor, “burası benim” diyor ve kimseyi sokmuyor. Memlekette neredeyse ücretsiz halk plajı kalmadı. Daha bir iki gün önce Konyaaltı plajındaki işgal gündeme getirildi. Plajı işleten yasak olmasına rağmen şezlong alanı dışında özel localar kuruyor, kamuya ait alanları işgal ediyor. Halk genel olarak bütün sahillerde havlusunu serip, güneşlenemiyor, denize giremiyor. Düşünün, Gücücek Koyu’nun, yöre halkı tarafından kullanımı gasp edilmiş durumda… Halk, parsel parsel şirketlere peşkeş çekilen sahillerde denizi ancak uzaktan seyrediyor.
Sadece denizi değil, haklarının elinden alınmasını da öylece izliyor.
Oysa komşumuz Yunanistan’da “havlu hareketi” diye giderek yayılan bir eylem başlatıldı. Eylemin başlangıç yeri Paros Adası. Şezlong ve şemsiye için fahiş bedeller isteyen turizm tesisleri halkı “kayalıklara gitmeye” zorlayınca tepkiler arttı. Bir süre sonra sahillerin geri alınması eylemine dönüştü ve yayıldı. Paros Yurttaş Hareketi üyesi Panos Kekas, "Sahil şeridinde geriye kalan tek şey, kayalıklardı. Bizi ayağa kaldıran, kendimizi ikinci sınıf vatandaş gibi hissetmemize neden olan şey buydu" ifadelerini kullanıyor.
Yunanistan’da halk plajlarını almak için mesafe kat etti. İşletmelere cezalar veriliyor hatta bir kişi tutuklandı bile. Türkiye’de ise bu tepkiler çok sınırlı.
Komşudan alacağımız dersler olmalı.
“Havlu hareketi”
Kelime ATA
Yorumlar