Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 yılından beri Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Ali Erbaş’ın süresini uzatmadı ve böylece bir devir kapandı. Şimdi Erbaş’ın koltuğunda Prof. Dr. Safi Arpaguş oturacak.


Diyanet İşleri Başkanlığı aslında laik bir devlet düzeni içerisinde yeri yoktur. Çünkü, bütün inançlara eşit mesafede olması gereken devlet, İslam dininin sadece Sünni mezhebini tanıyan ve onun mensuplarına hizmet veren konumdadır. İslam dininin farklı yorumlarını Diyanet kucaklamaz, tam tersine reddeder. Bu yönüyle de tekçidir.
Devletin, dini kontrol etme amacını da içeren Diyanet, Cumhuriyet’in kuruluşunda İslâm dininin yani Sünniliğin, Sünniliğin de Hanefi mezhebinin ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kılındı. Ancak zaman içinde ve özellikle de çok partili hayata geçişle birlikte tarikat ve cemaatlerin kontrolüne girdi. AKP döneminde ise devlet içinde devlet haline geldi. Çünkü, görev, sorumluluk ve yetki alanları genişletildi. Diyanet, artık başta Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün bakanlıklarla imzaladığı protokoller çerçevesinde siyasal İslamcı ideolojinin istediği türden bir insan ve toplum düzeni yaratmaya çalışırken aynı zamanda ümmet inşasında da araçsallaştırılan bir kurum.
Bugüne kadar Diyanet’in başkanları içinde en fazla tartışılan iki isimden biri Ali Erbaş’tır. İlki kim diye soracak olursanız, 1960’lı yıllarda “Alevilik sönmüştür” diyerek Aleviliğe açıktan cephe alarak toplumda büyük bir dalgalanma yaratan İbrahim Elmalıdır. Nitekim, görev süresini tamamlayamadan istifa etmek durumunda kalmıştır.
Ali Erbaş ise herhalde Diyanet’in tarihinde pek de hatırlanmak istenmeyen biri olarak kalacak. Çünkü devletin laiklik ilkesini açıkça çiğneyen, toplumu bölen, onları kutuplaştırıp birbirine karşı kışkırtan, siyasetin emrinde bir başkan olarak anılacak.
Erbaş döneminde biz sürekli Diyanet’i konuştuk. Çünkü Gülen cemaatinin Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin en bilinen isimlerinden biriydi; yani cemaatçi idi. Hala akıbeti bilinmeyen Adil Öksüz’ün doktora tezini imzalayanlar arasındaydı. Gelin görün ki, 15 Temmuz’dan sonra cemaatin bankasında hesabı bulunanlar dahi yaşayan ölü haline getirilirken Erbaş, Diyanet’in başına getirildi. O da büyük olasılıkla cemaat damgasından kurtulmak için güncel siyasetin içine abartılı bir dalış yaptı.
Döneminde Diyanet’in görünürlüğü artarken güncel siyasetin etkisi altında kaldığı apaçık olan hutbeler okutuldu. Ayasofya’daki ilk Cuma hutbesini okurken elinde kılıç taşıması ise hafızalarımızda en çok yer eden görüntüsü oldu. Kılıcıyla cihada kalkışmış bir din savaşçısı gibi duruyordu ve yeterince dehşet vericiydi.
Kendileri zenginliği pek severdi. Trilyonluk Auidi marka makam otomobiline biner, saray benzeri lüks otellerde toplantılar yapar, malikanesinde son derece konforlu bir yaşam sürerdi ama “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” misali, fakirliğin erdemlerini vaaz edip, fakirlerin zenginlerden önce cennete gideceğini söylerdi. Ailesi, eşi dostu ile defalarca yaptığı umre ziyaretleri, sayısı 100’ü aşan yurtdışı gezileri, yakınlarına sağladığı ayrıcalıklı iş ve makamlar daha çok konuşulacaktır.
“Dinimizde lüks tatil yoktur” derken, kızının, gezdiği ülkelerden görüntüler paylaşması, lüks aracının anahtarı için şiir yazması ve bunu da görgüsüzce sosyal medyada adeta halkın gözüne sokması karşısında adeta lal olan Erbaş’ın camileri birer parti mekanına dönüştürmesi unutulmayacaktır. Siyasal İslamcı ideolojiye hizmet eden hutbeleri ise ayrı bir tartışma konusudur. En son başörtüsü zorunluluğu getirilebileceği kuşkularını artıran, kadınların medeni kanunla tanınmış miras hakkını tartışmaya açan ve mirasın din kurallarına göre pay edilmesini öğütleyen, kadınların giyim kuşamına indirgenmiş bir din anlayışını savunan hutbeleriyle, muhafazakar kadınların dahi protestolarına tepki oldu. Hatta Berrin Sönmez , Diyanet’i protesto için başörtüsünü çıkardı ve başka kadınlar da buna destek verdi.
Diyanet onun sayesinde Türkiye’nin en güvenilmez kurumlarından biri şimdi. Toplum dinden ikrah etti. Dindar bir nesil yetiştirmek istenirken dinden uzaklaşmış bir kuşağın ortaya çıkması en büyük ironi belki de… Öyle ki, bugün gençler arasında ateizmin hızla yayıldığını bizzat Diyanet çevreleri dillendiriyor.
Bu nedenle ateistler Ali Erbaş’a şükran borçludur!