Çinliler birine beddua etmek istediklerinde 'tuhaf zamanlarda yaşayasın' derlermiş. Biz de çok büyük bir değişim ve dönüşümün ortaya çıktığı tuhaf bir zaman dilimindeyiz. Yorumlanması temkinliliği gerektiren, alıştığımız bildiğimiz kalıplara uymayan gelişmelerin şaşkınlığı ile tarihi anlara tanıklık ediyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye'nin siyasal yaşamında, güç devşirme amaçlı pragmatizmin ötesine geçen yepyeni olgular sözkonusu…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 13. Cumhurbaşkanlığı için aday gösterildiği o tarihi andan bahsediyorum. Tanzimat'la birlikte başlayan yenileşme adımlarına karşı tepkiler şeklinde uç veren, Cumhuriyet'in ilanından sonra da batılılaşma yanlısı aydınlanmacı Cumhuriyetçilerle, modernleşme ve laiklik karşıtı İslamcılar arasında yaşanan ezeli rekabette yumuşamayı dışa vuran uç örnekler herkesi şaşırttı.
Adaylık ilanı için Saadet Partisi Genel Merkezi'nin seçilmiş olması, başlı başına bir mesajdı. Kendisini Milli Görüş geleneğinin temsilcisi olarak konumlandıran parti binasına asılan büyük boy Atatürk posteri, herhalde toplanan kalabalığın daha ilk anda dikkatini çeken görsel oldu. Ardından 1970'li yıllardan beri siyasetin içinde bulunan ve Madımak katliamından sonra adı hep Sivas bağlamında gündeme gelen, Millet İttifakı'nın yaşça en büyük genel başkanı Temel Karamollaoğlu, tarihsel kutuplaşmanın öteki ucunda yeralan CHP'nin Alevi liderini cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etti. Üstelik Berat Kandili gecesinde… Saadet Partisi'nin adaylık açıklaması için bu özel günü özellikle seçtiğini düşünmek çok da abartı olmaz. Belli ki kutsal bir günün hayırlı sonuçlar üreteceği varsayılmış. CHP'nin kabul edilmiş kurucu önderi Atatürk'e karşılık, İslamcılığın Berat Gecesi tercihi, iki kutup arasında kurulmuş dengenin sembolleri oldu sanki.
Alandaki renklilik sloganlara da yansıdı. Milli Görüş çizgisinden gelen Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun yanı sıra CHP'nin siyasi hasmı merkez sağ Demokrat Parti'nin Genel Başkanı Gültekin Uysal ve milliyetçi çizgiye sahip İYİ Parti'nin Genel Başkanı Meral Akşener'in de bulunduğu adaylık açıklamasında sloganlar birbirine karıştı. 'Direne direne kazanacağız', 'Allahü ekber', 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' gibi farklı siyasi ekollere ait sloganlar bir süre sonra 'birleşe birleşe kazanacağız'a dönüştü.
Türkiye, birbirine benzemez siyasi partilerin, otoriter tek adam yönetiminin sonlandırılıp demokratik bir geleceğin kurulması konusundaki irade birliğini tek bir şeye borçlu. Ülke tarihinde örneği olmayan bu birlikteliğin nedeni, 20 yıllık iktidarıyla halkı canından bezdiren, bıkkınlık yaratan AKP'dir.
Aslında geçmişte bu farklılıkların kendisini bir arada görünür kıldığı toplumsal olay, 2013 yılında Taksim'de başlayan ve bir kırılma yaratan Gezi eylemleridir. Günlerce süren bu eylemlerde, yaşam tarzı dayatması, yolsuzluk, talan karşısında bunalmış, memnuniyetsiz, her ideolojik grup ve toplumsal kesimden insan kendi renkleri ve sembolleriyle meydanlarda itirazını yükseltmişti. Atatürk posterini taşıyanla, elinde BDP (HDP) bayrağı bulunan ve bozkurt işaretini yapan bir eylemciyi aynı karede gösteren o meşhur fotoğraf, halihazır durumda siyasi partilerin kurumsal yapılarıyla kurduğu ittifakın ön işareti kabul edilebilir. Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü de iktidarın elinde sopaya dönüşen yargı mekanizmasının ürettiği adaletsizliklere karşı herkesin katıldığı ses getiren buluşmaydı. Sonrası malum. 2019 yerel seçimlerinde elde edilen hatırı sayılır bir seçim başarısı…
Kuşkusuz ki, yumuşama işaretleri, karşıtlıkların tümden ortadan kalktığı, ittifak bileşenleri arasında hiç sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Ortak Politikalar Mutabakat Metni imzalanmış olsa bile birçok konuda partilerin ideolojik duruşları, yönelimleri, iç dinamikleri aşırı iyimser olmayı engelliyor.
Ancak ittifaka konulacak bütün şerhlere rağmen, boğazımız sıkılmışken, parlamenter sisteme geçiş talebinin siyasi iradeye dönüşmesi bile şu an için çok kıymetli.