Bunaltıcı sıcaklar, insan bedeni üzerindeki ağırlığını her geçen gün biraz daha artırıyor.

Ankara'nın yaz ayları da malum.

Soluk almak bile güçleşiyor.

O nedenle hemen her apartmanda evlerin kapı ve pencereleri sonuna kadar açık tutuluyor.

Bizim evde de durum aynı.

Akşamın ilerleyen saatlerinde salona dolan nispeten serin havayı soluyarak üzerimize çöken uyuşukluktan kurtulmaya çalışırken, birden çevre binalardan yayılan bağrışmalarla irkildim.

Dünya kupası elemelerinde Belçika milli takımı Japonya milli takımını maçın son saniyelerinde attığı golle elemiş, böylece çeyrek finallere katılma hakkını elde etmişti.

Sonradan anladım ki sokağa taşan bağrışmalar Belçika'yı destekleyen Türk sporseverlerin sevinç çığlıkları atmasından kaynaklanıyordu.

Televizyonda maçın yayınlandığı kanalı açtığımda hakemin bitiş düdüğüyle birlikte gözyaşlarına boğulan Japon futbolcuların hala yenilginin şokunda olduklarını gördüm.

Tur beklerken üst üste gelen şok goller, tüm hayallerini yıkmıştı Japonların.

Ekrana yansıyan görüntülere bakarken aklıma dar gelirli yurttaşların hayat pahalılığı karşısındaki durumu geldi birden.

Nurlu ufuklar hayaline dalmışken, ne çok goller yemişti hayat mücadelesinde.

On beklerken birle yetinmek zorunda kalmıştı,

Gün gelmiş bir bile can simidi olmuştu.

Bizde dar gelirlinin hayali fazla uzun ömürlü olmuyor.

Seçim nutuklarıyla depreşen umutlar, seçim sonrası bir bir hüsrana dönüşüyor.

Tükenmenin sınırından dönüyor.

Anka Kuşu (Phoenix) gibi küllerinden yeniden doğuyor.

Ama bir gerçek var ki o hiç değişmiyor.

Dünya Kupası, Olimpiyatlar derken hayat gelip geçiyor.