Mao Zedung liderliğindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP), 1949 yılında iktidarı devraldığında Çin, sanayisi olmayan bir tarım ülkesiydi. Nüfusunun yüzde 80'inin kırsal kesimde yaşadığı ülkede toprak ve gelir dağılımı çok eşitsizdi, halk yüksek faizli borçlar altında eziliyor ve yoksulluktan kırılıyordu. Çin Komünist Partisi, Marksizmi bu gerçeklik üzerinden yorumladı ve kendine özgü bir sosyalizm pratiği uyguladı.

İlk olarak enflasyonla mücadele için maliye teşkilatında merkezileştirmeye gidilirken döviz dolaşımı kısıtlandı. Toprak ve üretim araçlarının tümünde devletin karar alıcı olduğu bir sistem kuruldu.Merkeziyetçi, planlı, dışa kapalı bu model, 1953 yılında ilk beş yıllık kalkınma planını uygulamaya soktu. Toprak, devletin mülkiyetindeydi, hangi ürünün ne kadar üretileceği devlet tarafından belirleniyordu.

Birinci beş yıllık kalkınma planıyla, ekonomik büyümede muazzam bir gelişme kaydedildi. Öyle ki, tahıl üretiminde yıllık 50 milyon tonlar seviyesinde artış sağlanmış, ayrıca sanayi de gelişmişti. 1952 yılında 19,52 olan sanayi sektörünün oranı 1957 yılına gelindiğinde yüzde 28.3 olmuştu. 1977 yılına gelindiğinde kişi başına düşen gelir, 1950 yılına göre iki katına çıkmıştı.

Mao Zedung'un 1976 yılındaki ölümünden sonra 1978 yılında işbaşına gelen Deng Xiaoping dönemi, Mao'nun dışa kapalı ülkesini 'sürekli reform' anlayışıyla dışa açtı ve piyasa kurallarına geçiş yaptı. Deng, 'sosyalist piyasa ekonomisi' olarak tanımladığı bu yeni ekonomik politikayı şöyle tanımlıyordu:

'Pazar ekonomisinin yalnızca kapitalist toplumda var olabileceği söyleniyor, bu kesinlikle doğru değildir. Sosyalizmde neden pazar ekonomisi yürütülemesin? Bizim planlı ekonomimizi Pazar ekonomisiyle birleştirebiliriz, bu sosyalizme özgü bir Pazar ekonomisi olur. Temel yöntemlerde kapitalist toplumun ekonomisiyle benzerlikler taşıyabilir, ancak toplumsal mülkiyet ilişkileri aynı değildir. Unutmayalım, Pazar ekonomisi daha feodal dönemde tomurcuklanmıştı. Sosyalizmde de piyasa ekonomisi kurulabilir. Aynı zamanda, kapitalist ülkelerden yöneticilik yöntemleri de dahil olmak üzere birtakım iyi şeyler öğrenmek de doğrudan doğruya kapitalizmi uygulamak anlamına gelmez. Böyle bir yöntemi uygulamak sosyalizmi etkileyemez, kapitalizme geri dönüş anlamına gelmez.'

Deng'in sosyalist piyasa ekonomisi anlayışı doğrultusunda, tarım sektöründe sözleşmeli Aile Sorumluluk Sistemi'ne geçildi ve öncelikle 5 yıl, sonra 15 yıl, daha sonra da 30 yıllığına çiftçilere kiralanmaya başlandı. Mülkiyet yine devletteydi ama toprağı işleme hakkı çiftçiye aitti, çiftçi dilediği ürünü dilediği miktarda ekebilirdi. Tahıl çeşitlerinde üretimi ikiye katlayan bu sistem, 1980'li yılların ortalarına doğru çiftçiye ürettiği ürünü satabilme imkanı da getirince, ekonomi farklı bir dinamizm kazandı.

Bu arada kasaba ve köy girişimlerinin sayısı arttı, istihdam genişledi.

Merkezi yönetim idari ve mali sistemde yetki paylaşımına giderek, yerel yönetimlere daha çok inisiyatif verdi. Kamu iktisadi teşekküllerinin yönetimlerine özerklik tanındı ve kazançlarını devlete vermek yerine kendi kasalarında tutmalarına izin verildi. Ayrıca tıpkı tarım kesiminde olduğu gibi belirlenen kota üzerindeki üretimin serbest piyasada dilediği fiyattan satılabilmesi mümkün kılındı.

Ama Çin ekonomisinde nitelik sıçramasına yol açan adım, Deng Xiaoping'in bir toplantıda partililerin, İngiliz sömürgesi Hong Kong'a Çinli gençlerin kaçmalarından yakınmalarıyla atıldı. Her yıl binlerce genç, ölümü göze alarak Hong Kong'a kaçıyordu ve o tarihe kadar polisiye önlemlerle bu kaçışların önüne geçilmeye çalışılıyordu. Kaçan kaçıyor yakalanan cezaevine atılıyordu. Deng Xiaoping'e göre, sorun söyle çözülemezdi. Sınırın iki tarafında da hayat standartları aynı olursa Çinli gençler kaçmak istemezdi. O halde, refah düzeyinin yükseltilmesi gerekirdi. Çin'de büyük bir teknolojik gelişmeye imza atan özel bölgelerin kurulması işte bu düşüncenin ürünüydü. Nitekim, Guangdong, Fujian, Shenzen ve Sanghay özel bölge kuruldu ve bu bölgelerde yatırım cazip hale getirildi. Örneğin, devlet şirketleri yüzde 55, yerli şirketler yüzde 33 vergi oranına sahipken yabancı yatırımcı için bu oran yüzde 15 olarak belirlendi. Yabancı yatırımcılar, ihracat için üretim yapmaları durumunda ihtiyaç duydukları hammadde, yatırım malları ve teçhizatlar da vergiden muaf olacaktı. Bu, doğrudan yabancı yatırımları çekti ve uygulama çok başarılı olunca özel ekonomik bölgelerin sayısı da çoğaldı.

Bu bölgeler, Çin'in dışa açılan kapıları oldu.

'Sürekli reform' anlayışında olan Deng, dış ticarette de büyük dönüşümlere imza attı. Dış ticaret kuruluşlarına izin verilirken, vergi muafiyetleri, gümrük tarifeleri de buna göre yeniden düzenlendi. Ekonomik alandaki devlet tekelinin piyasaya açılmasında özelleştirme uygulamaları tercih edilmediğinden, yabancı sermaye yatırımları doğrudan yatırım olarak gerçekleşti. Oysa Türkiye'de aynı dönemlerde, kamunun elindeki fabrikalar, rant amaçlı olarak haraç mezat satılmaktaydı.

1997 yılında Deng öldüğünde, Çin, dünya ticaretinde en büyük 10 ülke arasına girmiş bir dünya deviydi artık.

(Devam edecek)