Mahzuni Şerif’ten, Aşık İhsani’ye, Hüseyin Çırakman’dan Emekçi’ye, Ali Kızıltuğ’dan Nesimi Çimen’e kadar Anadolu insanının yaşadığı yoksulluğu, uğradığı adaletsizliği, gördüğü zulmü anlatan çok sayıda ozanımız vardır. Her biri halkın içinden çıkmıştır dolayısıyla sesini duyuramayan sessiz yığınların sesidir. Bunlardan biri de ozanlar diyarı Sivas’tan bize yaklaşık bir asır önce seslenen Aşık Ruhsati’dir.

 
Yoksulluk içinde geçen hayatı boyunca edebi ve Batınî değeri yüksek sayısız şiir, deyiş yazmıştır kendisi. Politik taşlamanın en güzel örneklerinden birinde sorar:


“Bu kadar parayı sana kim verdi?”
Beri gel beri gel gözümün nuru/ Bu kadar parayı sana kim verdi?/ Bazı fukaraya bulma kusuru/ Mesti kundurayı sana kim verdi?/ Anandan doğanda kürkün var mıydı?/ Üryan gelmedin mi börkün var mıydı?/ Torba torba mecidiyen var mıydı?/ Tükenmez parayı sana kim verdi?/ Kuş tüyü döşekte yattın uzandın/ Günde yüz bin türlü giydin özendin/ Aferin aklına, sen mi kazandın/ Bu tumbu tarlayı sana kim verdi?/
Dinle Ruhsati'yi ne diyem sana
Sana bir öğüttür sanma ki çene
Çalışmayla verse verirdi bana
Bu köşkü sarayı sana kim verdi?

Tam da Turgut Altınok’a sorulacak soru bu değil mi? Çünkü, AKP’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adayının kamuoyundan gelen tazyik sonucunda açıklamak zorunda kaldığı mal varlığı beyanı dudak uçuklatıyor. Kendisi önce biraz nazlandı, kaçamak yollara saptı, “Mülk Allahındır, bizler emanetçiyiz” diyerek din bezirganlarının çok sıkça yaptığı gibi Allah ile halkı aldatmaya çalıştı. Sanki Allah bu zevata gökten zembille sürekli biçimde tapu indiriyor.

Baba mesleği, yapılan iş, gelmişi geçmişi yani hayat öyküsüyle, servet arasında kamuoyu vicdanının tatmin olacağı bir orantı yoksa “Mülk Allahındır” savunması din istismarcılarına özgü bir durumdur. “Allah serveti istediğine, bilimi isteyene verirmiş” hadisi şerif ile de dayanaklarını güçlendirirler. Böylece yaptıkları bütün yolsuzlukların, aldıkları rüşvetlerin, kamu kaynaklarını talan etmenin sorgulanmasını engellemek isterler. Düzen hiç değişmediğine göre işe yarıyor bu savunma.

 
Turgut Altınok’ta öyle bir zenginlik var ki, denizde kum, Altınok’ta gayrimenkul… Sayfalar dolusu, say say bitmiyor, insan saymaktan yoruluyor desem çok mu abartmış olurum acaba? Ama ben şahsen yoruldum. Zihnim bulandı. Öfkem bilendi.

 
Derken, açıklanan listenin eksik olduğu, bütün mal varlığını beyan etmediği anlaşıldı. Üzerindeki otomobiller yoktu mesela, ayrıca beyanında banka hesaplarına  yer verilmemişti. Birinci derece yakınlarına ait, eşinin, çocuklarının mal varlığı es geçilmişti. Başka illerdeki gayrimenkuller de ne hikmetse unutulmuştu. Fazla yadırgamadık tabi (!). İnsan sınırsız, hesaplayamadığı bir servete sahip olunca bazılarını unutur. (!) Öyle değil mi?

Bir değil beş değil, 10 değil, 100 değil… Yüzlerce tarla, arsa, daire… Herkes küçük dilini yuttu ama zenginin malı züğürdün çenesini yorar atasözünün doğruluğunu kanıtlamak istercesine birileri de oturup en azından kamuoyuna beyan edilen listeden hareketle hesap işlerine girişti. Meğerse sırf Ankara’daki bir iki yerde sahip olduğu arazi, Vatikan’dan, Monaco’dan daha büyükmüş…

Biz şimdi Altınok’un servetini tartışıyoruz ama mesele Altınok’tan ibaret değil. Beyan ettikleri veya gizledikleri mal varlıklarıyla Ankara’yı 20-25 yıl yöneten tüm belediye başkanlarının mal varlıkları tek tek ortaya çıkarılmalıdır. Fakirliğine şükreden halk da o halkın haklarını korumakla yükümlü devlet de “Bu kadar parayı sana kim verdi” diye sormazsa bir Altınok, Gökçek gider diğeri gelir.