Bir zamanlar gazetelerde sık sık hastanelerde rehin kalmış hasta haberleri yer alırdı. Tedavi ücretini ödeyemediği için gizlice kaçmak durumunda olan veya öldüğünde defin işlemi yapılamayan insanların yürek burkan öyküleri, toplumun vicdanını sarsar, devleti sorgulatırdı. 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hükümet kurduktan sonra yayınladığı ilk genelge taburcu işlemlerine dair olandı. Genelge ile rehin kalma olayları sonlandırıldı, acile giden hasta için bu kabus ortadan kalktı.

Bu iyileştirmelerin yapılması gerekiyordu, yapıldı. Bir hakkı teslim edelim. Ne var ki, AKP'nin bu genelgenin ardından sağlık sektöründe yıllar içinde gerçekleştirdiği dönüşüm bugün bir yıkım çıkardı karşımıza… Son örneği, Sağlık Bakanlığı önünde kendini kullandığı ambulansa kilitleyen şoförün eylemi oldu. Ambulans şoförü 'Hasta haklarını savunmak adına yapıyorum. Onkoloji hastasını taşıdım, 3 saat hastane hastane dolaştım, hastayı bırakacak yer bulamadım. Sağlık Bakanı'nın gelmesini istiyorum.' diyerek feryat etti.

Bu vesile ile sağlık sisteminde görünmez kılınan sorunları bir daha anımsadık biz de.

AKP Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı uygulamaya koyarken, bir politik söylem geliştirdi. Kendisini, yıllarca mağdur edilen hastaların yanında konumlandırıp, sağlık çalışanlarını da hedef haline getirdi. Örneğin, doktorların maaşlarının az olduğu iddialarıyla ilgili olarak 'Sordum, en az alan ne alıyordur? 8 bin-9 bin. En yüksek alan ne alıyordur? İşte 25 bin civarında alıyordur. Buna rağmen özel sektör çok daha büyük paralar verdiği için oralara kaçıp gidiyorlarmış. Açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, bunlarla beraber bu yola devam ederiz' demişti.

Hal böyle olunca, halk, yaşadığı sorunlardan sistemi kuran siyasetçileri değil doktorları sorumlu tutmaya başladı.

Bu kadar itibarsızlaştırılan, uzun nöbetlerden, aşırı hasta yükünden, sağlıkta şiddetten bunalan hekimler şimdi Avrupa ülkelerine göç ediyorlar. Bu nedenle, sistemde büyük boşluklar oluştu. Artık randevu alınamıyor, ciddi ameliyatlar devlet hastanelerinde yapılamıyor. 'Geçmişte hastanelerde rastladığımız kuyruklar yok' derseniz onun sebebi sadece ve sadece hastanın randevu alamadığı için hastaneye gelemiyor oluşu. Yani hasta, hastanede değil evinde bekliyor. Evinde gün bekleyen hastayı da biz göremiyoruz.

Sağlık hizmetlerinde daha önce alınmayan muayene ücretleri, ilaç ve medikal malzemelerindeki katkı paylarının artması da işin cabası...

Sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması ise doludizgin devam ediyor. Özel hastane sayısındaki artış, bu alandaki piyasalaşmanın ulaştığı boyutları göstermesi bakımından önemli… 2002 yılında 271 olan ve ülkedeki toplam hastanelerin yüzde 23.4'ünü oluşturan özel hastane sayısı 2016 yılında 565'e çıkmış ve toplam hastane sayısı içindeki pay da yüzde 37.4'e yükselmiş. Yani kamu sağlık alanından büyük ölçüde çekilmiş…

AKP ise hastane binalarını yıkıp yeniden yapmakla, üstelik şehir hastanesi dediklerini şehrin ulaşılamaz yerlerine inşa etmekle, devasa inşaatlarla sağlıkta kaliteyi artırdığını iddia ediyor.

Ambulans şoförünün eylemi, işte bu iddiayı hükümsüz hale getirdi.