Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in önceki günlerde bir televizyon programında Merkez Bankası’nın, döviz biriktirmemesi durumunda liranın nominal değer kazanabileceğini belirterek “Piyasadan döviz almasak (Dolar/TL ) 20'li rakamlara, 30'un altına gerilerdi” açıklamasına okurlardan “Neden daha fazla düşmesi beklenmiyor ki ya da elimizdeki dövizi bozalım mı” şeklinde bazı tepkili sorular geliyor.

İşin doğrusu MB’nin rezervleri hakikaten önceki Hazine ve Maliye Bakanlarının başarısız ve popülist politikalarına kurban edildi. Rezervler swap geri ödemelerinin düşülmesi halinde eksi 39 milyar dolar seviyesine geldi. Hatta son bir veri (9 Mayıs) açıklayayım: “Merkez Bankası'nın 9 Mayıs 2024 verilerine göre, net rezervler 21 milyar dolar oldu. Swap (vadesi geldiğinde faiziyle ödenmek üzere alınan takas/ödünç döviz) hariç net rezervler ise eksi 39 milyar dolar.”

Dolayısıyla Bakan Şimşek’in MB’nin rezervlerini güçlendirmek için döviz alımı yapılması gerektiğini doğal karşılamak gerekiyor. İkinci sebep ise Türkiye’nin döviz ihtiyacı iki yoldan karşılanması. Biri turizm dönemi gelirleri (ki o ancak yaz aylarında) oluyor. İkincisi ise ihracat. O nedenle kurun çok aşağı düşmesinin ihracatı olumsuz etkileyeceği, hatta ithalatın patlamasına yol açması riski var. Ayrıca, ihracat bedeli dövizin MB’ye satma şartı şeklinde bir düzenleme de var. O nedenle MB kurun daha fazla düşmemesi için alım yapmaktadır.  

MB’nin bu hamlesinde ayrıca, döviz kuru düştükçe, sadece özsermayesi bile MB’den büyük şirketlerin de döviz toplaması istenilmez. (Bank of America (BOf) ya da Citibank gibi.) Kurun içerideki bugünkü seviyeleri bu bankaların alımı için yüksektir. Belki daha düşük tutardan almak isteyeceklerdir. ‘Daha düşük tutarın’ bu anlamda oluşmaması ve bu bankaların dövizi alarak yükseltmelerinin önlenmesi için de MB alım yapıyordur. Çünkü onlar da piyasadan almaya kalktıklarında kur bugünkü seviyelerde zaten kalmaz.

Gelelim içerisine düşürülme ihtimali olan yeni riskimize…

Türkiye’de iktidar değiştiren, AK Parti’nin iktidar olmasını sağlayan meşhur bir 2001 krizimizi hatırlıyorsunuz. O krizden çıkıldığı dönemde dolarizasyon oranı yüzde 57 seviyesindeydi. Mahfi Eğilmez hocanın bu konuda hatırlattıkları çok önemli. Bankalarda bulunan her 100 TL’nin 57 liralık kısmı yabancı para idi yani. O sıkıntıdan kurtuluşumuz, IMF programı ve yapısal bazı tedbirler (banka rasyolarında düzenleme, kamu harcama disiplini ve bütçe açığının düşürülmesi) sayesinde olmuştu. Bu program sonrası AB ile üyelik müzakereleri başlamıştı. Türkiye’ye 70 milyar dolardan fazla bir giriş olmuştu. TL değer kazanınca vatandaşların ekonomik durumu da gözle görülür şekilde düzelmişti. Dünyayı etkisi altına alan 2008 yılındaki mortgage krizine rağmen, 2010 yılında Türkiye’de dolarizasyon oranı yüzde 30’lar seviyesinin altına gerilemişti.

Ancak kur korumalı mevduat girdabı ile birlikte dolarizasyon oranı yeniden yüzde 55,7 ile 2001 krizindeki orana yaklaştı. Dolayısıyla KKM’nin merkez bankasına 2023 yılı işlemleri için verdiği 820 milyar liralık zararın devamını önlemek için kur üzerinde baskı kurulmaya başlandı. Uzun bir süredir döviz kurlarının yükselmemesi söz konusu bu baskı nedeniyle oluyor. 30 liralar seviyesinde tutmak için milyarlarca dolar satın alıyoruz.

Bu baskılama TL’ye verilen yüksek faiz sayesinde oluyor. Bu nedenle de insanlar yüksek faizden yararlanmak için ellerindeki dövizi bozduruyor. Tabi önümüzdeki döneme ilişkin risk burada ortaya çıkıyor. Çünkü, yabancı fonlar da “Herhangi bir düşük faize sahip para birimi ile borçlanarak bu parayı, yüksek faiz getiren bir para birimine yatırma ile elde edilen kazanç” şeklinde ifade edilen carry trade yöntemiyle para kazanmaya başladı. 

Yani yabancılar TL’ye verilen yüksek faiz için getirdikleri paraları çıkarken, baskılanarak 30 TL civarında tutulan dövize çevirdiklerinde işte ‘doluya maruz kalma’ ihtimali orada var. O zaman tarih tekerrür eder ve 2001 krizine yeniden merhaba demek zorunda kalırız.

Basit bir örnekle de Carry Trade’i anlatalım: Carry Trade yapmak için önce para dolara yatırılıp daha sonra, istenilen ülke para birimine çevrilir. Sonrasında değerlendirilmek istenilen ülkenin yüksek faizine sahip hazine kağıtlarına bu para yatırılarak değerlenmesi beklenir.

Bir örnek olsun: Japon Bankasına 1000 Yen borçlandığınızı varsayın. Bu durumda bu 1000 Yen’i ABD dolarına çevirirsiniz ve ABD hazine bonosuna yatırırsınız. Bu durumda bakacağınız şey ülkelerin bonosudur. Japon bonosu %0, ABD bonusu %4,5 faiz ödemesi yapar. Bu durumda kar oranı %4,5 olur.