Önerimi yazının sonunda vereyim…Son 7 yıldır ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik sorunlar, kendini daha derin konularda göstermeye başladı. Artık peynir, et, süt gibi temel ihtiyaç maddelerine ulaşılamamasının çok daha ötesinde sorunlara yol açıyor. Türkiye nüfusunun varlığı geleceği sıkıntıya girmeye başladı.
Ekonomideki sıkıntılar öyle bir boyuta ulaştı ki; gençler arasında evlenme istekleri azalırken, evli çiftlerde geçim sorunları nedeniyle boşanmalar artmaya başladı. Bütün bunlar ise ailelerin çocuk sahibi olmalarını önlüyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) bir kadının doğurgan kabul edildiği 15-49 yaşları arasında doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden göre doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken, 22 yıl sonra 2023 yılında 1,51'e gerileyerek nüfusun yenilenme eşik düzeyi olan 2,10'un altına gelindiğini ortaya koydu. Bu oranlar aslında kulaklarımızı kapattığımız alarmların çoktandır çaldığını gösteriyor. 2024 yılına ilişkin doğurganlık hızı verileri önümüzdeki Ekim ayında çıkacak.
2023’teki endişe veren duruma ancak geçen yıl uyanan siyaset kurumu, doğurganlık oranını artıracak formül arayışına girdi, ama halen arıyor, üstelik eften püften şekilde arıyor.
Mesela halen 4 ay olan kadınların doğum sonrası alacakları ücretli izin süresinin kademeli olarak bir yıla çıkarılmasını konuşuyor, başka akıllara gelen bir formül yok. Ama bunun tutmayacağı anlaşılınca, bugünlerde kademeli olarak ücretli doğum izin süresinin 2 yıla çıkarılması üzerinde çalışıldığı konuşuluyor.
Başka formül yok. Kadın doğursun, 2 yıl işe gitmesin…
Hangi parayla yaşasın…
22 bin 104 lira olan muhteşem asgari ücretle odun kabuğu mu yiyecek evinde?
Muhalefet ise sadece doğum izninin süresinden başka bir formülü düşünmeyen iktidarın çocuk sayısının artırılması amacıyla kadınların doğum sonrası ücretli izin süresinin uzatılmasının altında “kadını eve kapatma ve kadını kuluçka makinası gibi görme” anlayışının yattığı iddialarını dile getiriyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın başlattığı ve ilk ödemenin bu ay içerisinde yapılacağı doğum yardımlarında ilk çocuğa tek seferlik 5 bin liralık, ikinci çocuğa aylık 1500 lira, üçüncü çocuğa aylık 5 bin lira destek sağlanacak. Ödemeler çocuklar 5 yaşını tamamlayana kadar sürecek.
Doğum yardımı başvurulara bakıldığında da doğurganlık hızını artıracak sayıların olmadığı da görülüyor. 287 bin 518 doğum yardımına başvuru oldu. Başvuruların yüzde 41’i 116 bin 594 olan birinci çocuk için yapıldı. İkinci çocuk için başvuru oranı yüzde 31, başvurulan çocuk sayısı 88 bin 982. Üçüncü çocuk için başvuru oranı yüzde 18, başvurulan çocuk sayısı 51 bin 843. Üçün üzerinde çocuğu olan ailelerin başvuru oranı yüzde 10, başvuru sayısı ise 30 bin 99 oldu.
Açıkçası, çocuk başına 3-5 bin lira verilen paralarla doğurganlık artırılamaz. Şunu anlamak lazım: Bu ekonomik darboğazda insanlar evlerine götüreceği ekmeğe doğum ile yeni bir ortağın gelmesi halinde karınlarını nasıl doyuracağını düşünüyor.
Yapılması gereken çalışan ana-babanın maaşlarını ilk çocuk için yüzde 20 artıracaksın. İkinci çocuk için yüzde 35 artıracaksın. Üçüncü çocuk için maaşını yüzde 50 artıracaksın. Ve çocuklar ilkokula başlayacağı yaşa kadar ödeyeceksin. Çocuk doğurganlık hızında artış olup olmayacağını o zaman görürsün.
Eşi çalışmayan tek tabanca erkeğin maaşında ise bu oranları ilk çocukta yüzde 40, ikinci de yüzde 50, üçüncü de yüzde 70 artırarak ödeyeceksin ki bu baba çoluğuna çocuğuna bakabilsin.
Doğum yapan kadına ilave ücretsiz izin vermene gerek yok. Uzun izin sürelerinden dolayı kadın çalışma hayatı içerisindeki yerini kaybetmesin. Muhalefeti de susturmuş olursun. Mevcut izin uygulamasına nasıl uyum sağlanıyorsa, yukarıdaki ücretler verildiğinde de mevcut izin sürelerine aileler uyum sağlayacaktır.
Bunların dışındaki formüller ‘ipe un serme’ adımlarından başka bir şey değildir!
Peki bu paraları ödemenin yolu var mı?
Onun da yolu; halkının sırtından şatafatlı kamu kamburunun alınmasıdır…