Siyasetteki sert dil ve karışıklık düzelmediği sürece enflasyonla mücadelenin de başarılı olma ihtimali yok.

Siyaset dilindeki sertliği sona erdirmek yerine, TÜİK’e düşük enflasyon oran açıklatmakla da toplumda ekonomiye güven veren bir mutabakat sağlanamayacağı da görülüyor.

Enflasyonla mücadele edilmesi, ekonomi politikalarının toplumun büyük kesimini kapsayan adil bir mutabakatla yürütülmesiyle ancak sağlanabilir.

Açıkçası toplumda böyle bir mutabakat yok.

Yaklaşık 16 milyonu bulan asgari ücretli ve en düşük ücretiler büyük yoksulluk yaşıyor. Aldığı ücretlere karşın açlık sınırı yılın 4 ayında yüzde 20 artarken, yoksulluk sınırı ise 80 bin lira ile neredeyse üç katına yaklaşan bir seviyede.

Daha kötüsü ise bu yoksul kesimin aldığı ya da alacağı maaş, TÜİK’in açıkladığı ve piyasa koşullarını hiçbir zaman gerçekçi şekilde yansıtmayan enflasyon oranlarına göre belirleniyor.

Bu durumun yarattığı güvensizlik her geçen gün artarken, enflasyonla mücadelede maliye politikalarının da yarattığı bir maliyet ise üst gelir gruplarına, finansal sermayeye değil de çoğunluğu oluşturan bu yoksul kesime yansıtılması da öfkeyi biriktiriyor.

Bu kesim, her geçen gün nefes alamaz hale gelirken, bir kurtuluş çaresi ararken, siyasetteki sertlik dilinden olan rahatsızlıklarının tepkilerini ise Yozgat’ta ve Konya’da CHP’nin mitinglerinde ortaya koydular.

Türkiye’nin sağ siyasetinin merkezi olarak bilinen bu kentlerdeki tepkiler, sadece siyasetteki sert dilin ortaya koyduğu kötü ekonomiye yönelik değildi. Bu kesim aynı zamanda ekonomiyi düzeltmek, hayat koşullarının daha iyi hale gelmesini sağlamaları amacıyla iktidara verdiği oyun hayal kırıklığını da yaşıyor.

Yoksulluk içerisindeki bu kesimin içlerindeki öfke sürerken, ekonomide düzelme yerine siyasetteki sertliğin her geçen gün artması ise tepkileri artık sokağa taşırmaya başladı.

Dikkat çeken ise siyasi dil sertleştikçe sorumlunun muhalefet olduğu inancıyla kendine görev edinen birilerinin işi saldırganlığa dönüştürmesi. Dün eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yine muhalefete yönelik sertleşen siyaset nedeniyle Ankara’nın Çubuk ilçesinde bir ‘dana hırsızının’ saldırısına, önceki gün de CHP’nin şimdiki Genel Başkanı Özgür Özel çocuklarını canice katleden, ‘bir babanın’ saldırısına uğruyor.

Öte yandan Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinin başarılı olmadığı son iki yılda süren dezenflasyonist politikaların yetersiz kalışından belli oluyor. Son olarak TÜİK’in açıkladığı Nisan ayı enflasyon oranlarının da gerçekliği yansıtmamasında yine görüldü.

Gerçi TÜİK’in tek fonksiyonunun artık, Ocak ve Temmuz aylarında sabit gelirlilerin maaşlarına yapılacak enflasyon oranını düşük gösterme çabası olduğunu unutmamak lazım.

Peki 2023 Haziran ayından bu yana başlatılan mevcut ekonomik program sürdürülebilir halde mi?

Açıkçası, ciddi kırılganlıkların yaşandığı giderilmeyen yapısal sorunların varlığı, MB’nin rezervlerindeki kayıplar, artan döviz talebine bakınca programın sonuna gelindiği görülüyor.

Bu saatten sonra döviz talebini önlemek için faiz artırılırsa, programın uygulanabilir olmadığı görülür. Faiz artırılmazsa, MB’nin rezervleri erir, daha sonraki döviz talebine müdahale edilemez bir durum oluşur.

Belki birilerinin aklında yaz boyunca turizmden gelecek döviz fikri vardır. Ama beklentilerin de sürdürülebilir olmadığı yıllardır bilinen bir başka gerçek.