Dünya; giderek otoriterleşen rejimlerde baskı ve susturma politikalarıyla son yıllarda büyük isyanlara sahne oluyor. İnsanlar kendilerini yok sayanlara karşı, kendilerinin özne olduğunu göstermek için de sokağa çıkıyor. Örnekse;2005’te Lübnan’da başlayan ‘Sedir devrimi’, neredeyse aynı tarihlerde gerçekleşen Ukrayna ‘Turuncu devrimi’, Ortadoğu ve Kuzey Afrika isyanlarıyla ortaya çıkan ‘Arap Baharı’ bunlardan sadece birkaçı. Sırbistan’da öğrencilerin öfkesi, İran’da kadınların direnişi, AB’nin tarım politikalarına karşı Avrupa’da çiftçi ayaklanmaları, Yunanistan’da 2023’te çoğu üniversite öğrencisi 57 kişinin yaşamını yitirdiği tren kazasına yönelik tepkiler ve Bangladeşli öğrencilerin siyasette gerçek söz sahibi olma fırsatını yakalamaları sokak siyasetine birer örnektir.

Şimdilerde sokakta göz göze geldiğimiz, temas ettiğimiz, bir şeyler paylaştığımız, hatta paylaşmasak da korksak da aynı yerde, aynı sokakta yaşadığımız hayvanlara şiddet uygulamak, onları öldürmek yasal ve sanki meşru. Kadın katillerine de ceza vermeyen, onları cesaretlendiren, sırtını sıvazlayan erkek devlet, iktidar, hayvanlara uygulanan şiddetin bir cezai karşılığı olmadığını söylüyor ve hayvan düşmanlarının sırtını sıvazlıyor. Kadına ve hayvanlara yönelik şiddetin, tahakkümün köklerini tartışabiliriz elbet. Unutmamak gerekir ki sokak hareketlerinin yaşandığı o sokaklarda, gecelerde, meydanlarda başka özneler de var. Sokak; köpeğiyle, kedisiyle, ağacıyla sokak. Yaşam haklarının tartışmaya açıldığı zamandan bu yana, öncesinde nefretini gizleyen, bunu belirtmeye cesaret edemeyen insanlar, artık kedisinden köpeğine, kuşuna kadar şikayet etme, zarar verme hakkını buluyor kendinde.

Büyük ve öfkeli kalabalıkların bir araya gelmesiyle toplumun yeniden kutuplaşmış bir yapıya büründüğünü görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde sorunlar sokakta değil, yine hukuk içinde öngörülen mekanizmalarla çözülür. Sokağı, geceyi, meydanları, hayatı istiyoruz. İktidarın sokağı işgal etme, yaşamdan arındırma, kadına, hayvana, yoksula, işçiye karşı nefret ve şiddetle örülmüş, beton yığınlarıyla dolu, dayanışmanın olmadığı, birbirine dokunmayan bir toplum yaratma çabalarına karşılık hepsini geri istiyoruz. Çünkü biz hayatı seviyoruz.