Şiirle başlayalım güne…Takılıp kalmayalım düne: ‘‘Dağlarına bahar gelmiş memleketimin /Haberin var mı taş duvar/Demir kapı kör pencere /Yastığın ranzan zincirin / Uğruna ölümlere gidip geldiğim /Zulamdaki mahzun resim Haberin var mı?/ Görüşmecim yeşil soğan göndermiş /Karanfil kokuyor cigaram /Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” Ahmed ARİF
***
Mehmet Aydın dostun bir yazısını okudum: “Umuda Yaslanmak”tı başlığı. O saat, Güngör Gençay’ın şiiri geldi usuma: “Yaşam umuda uyarlı”, ikisi de çok farklı şeyler duyumsattı bana.
Zaten bu dünya, umut dünyası değil mi? Umudunu yitiren insanın, yaşamda kalabilmesi mümkün mü? Nelere umut bağlamıyor ki insanoğlu?
Kimi, yetişen çocuklara...
Kimi, dostluklara...
Kimi sevgiye, kimi aşka...
Kimi diplomaya, kimi bir idol’e.
Kimi, kirpiklere...
Herkes, başka başka: Daha?
Kimi bir hayalin peşinden gider yıllarca...
Kimi, ektiği tohumdan bol ürün...
Kimi, diktiği ağacın meyvesini...
Kimi, kuracağı evin düşlerini...
Kimi, dünyayı dolaşabilmenin özlemiyle bekler; bir ömür böyle geçer.
Güvendiğimiz dağlara kar yağmıştır.
Evlatlar, anayı babayı yalnız bırakmıştır.
Eş terk etmiş, sevgili bir başkasını bulmuştur.
İstenen yaşama kavuşamamıştır insan.
Aldatılmıştır, aldanmıştır; hatta, kanmış ve kandırılmıştır vs. vs. vs.
Umut tükenmiştir. Yaşam çekilmez hale gelmiştir. Ne var ki, unutmayalım, yaşamda gene de bir umut ışığı vardır. Yeter ki, onu görmeye adasın kendini insan. Hani ataların dediğince: “Çıkmadık canda ümit vardır.” örneği. Çünkü; şairin dediği gibi “Yaşam, umuda uyarlıdır.’’
***
Yahya Kemal, “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar âlemde” demiştir de hayal kura kura yaşanmıyor ki! Demem şu ki, hayal kuralım ama hayallerle yaşamayalım: Ayaklarımız yere bassın, gerçeklere de yaslanmalıdır insan.
Çünkü, günümüzde aşk umut ise, artık dağları delecek bir Ferhat, çölleri mesken tutacak Mecnun yok... Amiyane deyişle söyleyeyim; ne ka köfte, o ka ekmek var. Ekonomik özgürlük var. Yoksa; her şey tek yanlı, o kadar!
Galiba, bizim toplum olarak en büyük yanlışımız şurada: Mantığımızdan önce yahut mantık yerine duyguları egemen kılıyoruz yönlenme ve yönlendirmelerde. Bir dostumun kızı, babasına demiş ki: “O senin yanlışın, bu benim doğrum.” Nasıl yani? Doğru yanlış, göreceli bir kavram mıdır sahi?
***
İyilik, güzellik ise bakana ve görene göre değişir bir anlamda. Kötü çirkin de öyle. Ama bunların da doğrusu yanlış olanı yok mu demek istiyorum. Hayır. niyet, bilgi, birikim ve özümseme de rol oynuyor bu yorumlamalarda. Paylaşma duygumuzu yitirdik diyemiyorum ama, azaldı, çok azaldı: Ne acıları ne sevinçleri paylaşıyoruz. Yani umuttan, ilgi ve içtenlikten, yakınlıktan çok uzaklaştık. İyimser olmak, iyi düşünmek, doğru bakabilmekle orantılıdır. Kötümserlik, akıllı uslu insana yakışmıyor doğrusu...
Bu dünyada umutsuz yaşanmaz demek istiyorum kısacası. Biz umutlu olursak, başkalarına da umut verebiliriz. Tıpkı mutlu olmak için mutlu etmek gibi. Yitirmeyin, yitirmeyelim, güreltelim yeşeren umutları, sevgileri...