Ülkede ekonomiden eğitime, üretimden dış politikaya kadar bütün alanlarda ağır problemler yaşıyor. Ülkenin gerçek ve can yakıcı problemleri iktidar mücadelesinin gölgesinde unutuluyor. Böylesine büyük potansiyeli olan bir ülkenin hâlâ ekonomik kriz, yoksulluk, ağır gelir dağılımı adaletsizliği yaşaması akıl almaz ama bu şartlarda akıl bunu da alıyor.
Bir ülke düşünün; Dünya gelişirken, ticaret hacmi büyürken, dolaşımdaki para geometrik artarken küresel pastadan aldığınız pay düştükçe düşüyor. Birkaç yıl önce arkamızda olan ülkeler alıp başını gidiyor. Biz büyük laflarla, iddialı sözlerle, mangalda kül bırakmayan sloganlarla kendimizi avuturken dünya alıp başını gidiyor…
Bir ülke düşünün; Gazeteciler, yargı eliyle baskı altına alınıyor ve mesleklerini yapmaları engelleniyor, Belediye başkanları ve sendikacılar görevden alınıyor. Bir ülkede yapılan bunca yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlıklar hiçbir soruşturmaya tabi tutulmadan yoluna devam ediyorsa o ülkede kutsal değerlerden söz edemezsiniz. Ulusal gelirin yüzde 54’ ünü nüfusun sadece yüzde 1’ i iç ediyorsa o ülkede insanlıktan, adaletten, demokrasiden, hukuktan, barıştan söz etmeniz asla mümkün değildir. Bir ülkede bütün doğal alanlar, akarsular, dereler, yaylalar, tarım alanları yaşam alanları ahlâksız firmaların rant alanına dönüştürülüyor ve bu zorbalığa karşı direnen 60-70 yaşındaki kadınlar, erkekler, gençler, çocuklar Jandarma dipçiği, polis gazı ile yerlerde sürüklenip bastırılıyorsa o ülkenin geleceğinden söz edemezsiniz.
Bir ülke düşünün; Aynı anda hem dünyanın en yüksek enflasyon ve faiz oranlarına sahip ülkelerinden biri hem en kötü eğitim rakamları hem en berbat şeffaflık değerleri hem de en kötü hukuk ve ifade özgürlüğü istatistikleri bir arada yaşanıyor! Bu tabloya, en yüksek iş kazaları, en düşük asgari ücret, en az akademik makale, en zayıf teknoloji üretimi ve depreme karşı en hazırlıksız ülke payesi de eşlik ediyor.
Bunları çözmek ve üstesinden gelmek yerine de güç kavgası ve canhıraş sen ben çekişmelerine esir olmuş bir iktidar var. Yıllar geçiyor, fırsatlar kaçıyor ve sonunda elde iktidarı asla bırakmamaktan başka hedef kalmıyor. Siyaset, kalkınmaya, refaha, demokrasiyi geliştirmeye, eğitime, hukuka, üretime mesai harcayacağına enerjisini gücü elde tutmaya sevk ettikçe tablo daha da umutsuz hale geliyor. Büyük imkânlar üzerine oturan koskoca bir ülke böylece her gün daha azıyla yetinmeye razı oluyor…
Demokrasi yoksa, hukuk askıdaysa, liyakat ve ehliyet kovulmuşsa, ülkede iktidar hesabından gayrı hedef kalmamışsa, slogan atarak, hayal satarak tutmayan hedeflerin üzerine bir yüz yıl daha koysak da, bu yaşadığımız gerçekliği değiştirmez. Sadece kaybolan yıllara yenileri eklenir. Bize onca yılı geriye kim verebilir? Buna ne dış güçler ne karanlık odaklar ne de uzayılar mani olabilir! Sadece plan, bilgi, tecrübe, sabır, tutarlılık ve iyi niyet ister. Ne yazık ki o da yok…