Seçim, tartışmalarıyla, seçmene sunulan illüzyonlarıyla, montaj kasetleriyle sona erdi ve gerçekler su yüzüne çıktı. Sandığa gidilen mayıs ayında doğalgaz parası almamak, elektrikte indirim, para basarak piyasada bolluk olduğuna dair algı oluşturma çabaları iktidar için başarılı sonuçlar verdi ama açlık, yoksulluk, sefalet yerli yerinde duruyor.
9 günlük uzun tatilde bol miktarda turizm reklamları vardı. Memleketin her bir yerinden ayrı bir güzellik fışkırdığını anlatan bu reklamlar, merak ve zevk duygusunu kışkırtıcı nitelikteydi. Öyle ki, yemeyip içmeyip bir yıllık kazancını birkaç günde harcama isteğini uyandıracak kadar insanın gözünü karartabilecek cinstendi.
Çünkü, sahilleri yaylaları, denizi, kumu, zengin mutfağı, tarih ve kültür değerleriyle Türkiye, her zevke hitap edebiliyor. Memleketin her köşesi ayrı bir cennet…
Yeter ki paran olsun. O da küçük bir mutlu azınlık ve parası pul olmuş bir ülkeye birkaç yüz dolar veya euro ile gelip krallar gibi tatil yapan yabancı turistlerde var.
Aldığı maaşla oturduğu evin kirasını ancak karşılayan, büyük şehirlerde bunu da yapamayan, açlık seviyesinde yaşam süren milyonlarca emekli değil denize gitmek kılını dahi kıpırdatamadı. Asgari ücretli, alacağı zamla hangi açığı nasıl kapatacağının derdine düştü. Yönetilebilir yoksulluk işine geldiği için iktidarın orta sınıfı yok eden, yoksullaştıran politikaları karşısında yaşam standartları düşen beyaz yakalılar, tatil hayallerini bilinmez bir zamana erteledi.
Yani milyonlarca insan, Muğla’nın, Antalya’nın, Aydın’ın, Karadeniz yaylalarının güzelliklerini doyasıya yaşamak şöyle dursun, yaşadığı şehirde bir kafeye, restorana gidip oturamadı bile. Bir kupa kahvenin 50-60 liradan, bir bardak çayın en makulünden 20-30 liradan başladığı bir ülkede, yabancı turistlerin sürdüğü sefa karşısında kendisini parya gibi hissedenler melül mahzun bakakaldılar. İmrendiler, kendilerine reva görülen hayata kahrettiler, umutsuzluğa gömüldüler.
Mayıs gibi doğalgaz tüketiminin çok düştüğü bir ayda fatura gönderilmeyince mutlu olan ancak bu sözde alicenaplığın, enflasyon hesabında ısınma gideri olmayınca iktidar lehinde acayip bir cin fikirliliğe dönüşmesi karşısında ne yapacaklarını bilemediler. Bir ayda fatura ödememe karşılığında milyonlarca insanı 11 ayda düşük maaşlara mahkum etme kötülüğü ancak bizim iktidarların yapacağı bir iş olsa gerek. Vatandaşına karşı sürekli kumpas ve sinsi uygulamalar, bizde görülür.
Parası pul, yurttaşı kul olmuş bu ülkenin çok az örneği var. Bir aylık kiranın emekli maaşından daha fazla olduğu kaç ülke gösterilebilir ki… Çok değil 4 yıl önce İstanbul’da ortalama kira 2 bin lira, ama bugün 15 bin lira… Ankara, İzmir aynı şekilde… Küçük Anadolu şehirlerinde bile kiralar 5-6 bin liradan başlıyor. Yani, 9-10 milyon emekli, 7500 lira maaşla bir kirayı bile ödemekten aciz durumda.
Çok lüks konutlar yapılıyor, piyasada akıllara durgunluk verecek düzeyde acayip deli paralara alım satım gerçekleştiriliyor.
Gıdadan barınmaya yaşam gittikçe ağırlaşırken AKP, yerel seçimleri kazanmanın derdinde. Neyse ki, Hayrettin Karaman misali daha derin (!) düşünenler de var. İktidarın şeyhülislamı Prof. Dr. Hayrettin Karaman, yöneticilerin yanlış politikalarını eleştirmek, halkın niye yoksullaştırıldığını sorgulamak yerine “kardeş aile” uygulaması önermiş. Yoksulluğa karşı bulduğu çözüm müthiş !!!!! Şöyle diyor:
“Şimdi bir teklif sunuyorum:
Ensar, MÜSİAD, İGİAD, İHH, Yeryüzü Doktorları gibi yoksulluğa çare arayan STK temsilcileri bir araya gelerek bir platform oluşturacaklar. Bu oluşum şunu yapacak: Üyeleri vasıtasıyla en küçük yerleşim yerlerine dağılıp tarama yapacaklar, ihtiyaç fazlası olan ve ihtiyacı olan aileleri tespit edecek ve bilgisayara geçirecekler, sonra bunları eşleştirmek (kardeş aile oluşturmak için) sıcak temas kuracaklar, aileler arasındaki kardeşlik ilişkisinin bilinmesi zorunlu sınırı geçmeyecek.
Haydin ibadete, haydin cennete!”