Uzayıp giden kuyruklara çokça tanıklığımız vardır.

Sıranın bize gelmesini beklediğimiz kuyruklarda az mı zaman harcadık?

Az mı ömür tükettik…

Giyim, kuşam, gıda kuyruklarında tükettik zamanı…

Otobüs ve dolmuş duraklarında uzayıp giden kuyruklarda dizlerimizde derman kalmayana kadar sabırla beklemedik mi sıramızın gelmesini…

Kimi zaman yağmur, kimi zaman karlar altında.

Gişe rekorları kıran filmi izlemek için bilet kuyruğunda ömür tüketmedik mi?

Piyasaya göre daha hesaplı ürün satılan semt pazarında arka sıralardan poşetini uzatmaya çalışan uyanık alıcıya tezgah gerisindeki satıcının ''sıranı bekle abla'' diye hafif yollu çıkışına, biraz da memnun bir ifadeyle sırıtarak tanık olmadık mı?

Şimdilerde ''kuyruk modası'' geri geldi…

Hem de ne geliş!

Benzin istasyonlarının önü ana baba günü…

Hemen her gün gelen zam furyasının gece yarısı yürürlüğe girecek uygulamasından nasibini almamak için akaryakıt istasyonlarının önünde uzayıp giden araç kuyrukları…

Bekle ki sıra gelsin…

Marketlerdeki durum da bir başka işkence…

Kuyruk var, yağ yok…

Kiminde tükenmiş,

Kiminde stoklanmış…

Kendim ettim, kendim buldum misali…

Gidene yağ çek, gelene yağ çek…

Sonu kuyruk oluyor böyle…

Yokluktan, kuyruklardan söz ettik,

Ettikçe de dertlendik yine…

Teselliyi fıkralarda arayalım en iyisi…

Süpermarkette oluşan yağ kuyruğunda sıranın kendisine gelmesini bekleyen adam, kucağındaki bebek çığlıklar atarak ağlamaya başlayınca yumuşak bir sesle mırıldanmaya başlar:

''Sabırlı ol Ahmet. Az kaldı. Dayan biraz…''

Adamın sözlerini duyan hemen arka sıradaki kadın, taktir eden bir ifadeyle gülümser:

''Beyefendi sizi ilgiyle izliyorum. Harika bir babasınız. Oğlunuzun ileride sizinle gurur duyacağından kuşkum yok.''

Adam, hayranlıkla kendisine bakan kadına yanıt verir:

''Çok teşekkür ederim hanımefendi ama Ahmet bebeğin değil benim adım.''