‘’Bir zamanlar’’ diye başlayan anılar genelde geçmişe dair özlem duyulan anıları yansıtır.

Örneğin acı-tatlı anılarla dolu insani ilişkileri…

O anılar canlandıkça yıllar sonra, geçmişin insan odaklı yaşam tarzı, bir film şeridi gibi geçer gözler önünden.

Ankara’nın mazide kalan insani ilişkileri örneğin… Kentteki insan odaklı yaşam tarzının yansımasıdır adeta.

Özlemle anılan…

Kimi zaman, yürek burkan, gözyaşlarına neden olan, kimi zaman da, kahkahaları içinde barındıran tebessümlere yol açan anılar…

‘’Mazide kalan’’ denilince akla ilk gelen komşuluk ilişkileri olur mutlaka…

Herkesin birbirini tanıdığı, kapı komşularının aileden sayıldığı günler…

Bayram ziyaretleri, şeker toplayan çocuklar elbette.

Ve yaz akşamları kapı önlerine dizilen sandalyelere kurulup demli çayları yudumlarken, bir yandan da ateşli sohbetlere dalmak…

Arada bir de oğlanların mahallenin güzel kızlarına bakışlarını konu alan zararsız dedikodular yapmak…

Bakkal, manav, fırıncı gibi esnaf takımı da aileden sayılırdı. Alış-verişler çoğunlukla veresiye vusulü yapılırdı. ‘’Deftere yaz’’ sözcüğü veresiye alış-verişin parolası gibiydi.

Hırsızlık pek olmazdı. İnsanlar kapılarını kilitlemeden dışarı çıkar, akşamları sokakta yürümekten korkmazdı.

Ankara'nın geçmişinde yeşil alanlar ve açık alanlar önemli bir yer tutardı. Yüksek binalar şimdiki gibi kentin doğal güzelliğine gölge düşürmez, insanlar temiz havayı soluyamaz duruma düşmezdi.

Şimdilerde bu güzelliklerin, bu değerlerin çoğu mazide kaldı.

Bugünün hızla değişen, kalabalık ve bireyselleşen kent yaşamında doyumsuz birer anı olarak yer etti o eski güzellikler.

‘’Of’’larla değil, ‘’Oh’’larla anılan günler...