Dil, insanın kendini anlatma aracıdır. İnsan, dilini sözcükler aracılığı ile kullanır. Özcesi, sözcük dağarcığımız ne kadar zenginse dilimiz de o kadar zengindir. Bu da, kendimizi en iyi biçimde anlatmayı, olayları algılama ve yorumlamada en az hataya düşmeyi sağlar. Bir araştırmada, Batı ülkelerinde bir ilkokul öğrencisinin konuştuğu sözcük sayısının 1500 dolayında olduğu saptanmış. Bir yerde okumuştum, bizim aydınlarımızın konuştuğu sözcük sayısı da bu kadarmış. Kimi aydınlarımıza bakarak, bu sayıda bir abartma olduğunu düşünüyorum.

Bugüne kadar gördüm ki, sözcüklerdeki anlam yoğunluğunu yakalamak, zengin çağrışımları algılayabilmek için sözcüklerin büyüsünü keşfetmek gerekiyor. Bu nedenle, ilk okuyacağımız hatta mutlaka okumamız gereken kitapların sözlükler olduğunu düşünüyorum artık." Yine bir araştırmada saptanmış ki, ülkemizde basılı on beş milyon Türkçe sözlük varmış. Düşünüyorum da, yabancı dillere ait ülkemizdeki sözlüklerin sayısı kim bilir bunun kaç katıdır…

Sözlükler kadar Yazım Kılavuzları'nın da aynı kaderi paylaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. En az sözlükler kadar önemli bu kitapları da çok azımız okuyoruz. Okullarda öğrendiğimiz, ama bir daha güncellemediğimiz dil bilgisi kurallarıyla yazıyoruz. Oysa doğru, iyi, güzel okuyup yazmanın temeli bu kılavuzlarla atılır. Bunların da kitaplıklarımız da yer aldığını söyleme olanağı yok ne yazık ki! Sözlüğe, Yazım Kılavuzu'na bakarak yazmak gibi bir alışkanlığa da sahip değil çoğumuz.

Bir gazete,"Yüz bezdiren gün" başlığını koymuş yazısına. Yanlış; doğrusu "Bezdiren 100 gün" olmalıydı. Örnekleri çoğaltırız ama bu örnek bile, sözlüklerin ve sözcüklerin önemini kavramaya yetiyor sanırım. Gazetecilik ve dergicilik çalışmalarında gördüm ki, yazı gönderenlerin çoğu ne yazık ki, dilimizi, sözcükleri, yazım kurallarını özenle kullanmıyorlardı. Aynı özensizliği bürokratik yazışmalarda da görüyoruz. Dahası, çoğu yazarların bile buna gerek duymadıklarını da görüyorum. Bu nedenle okullarda; öğrencilerimize sözlük okumalarını, yazım kılavuzu kullanarak yazılarını yazmalarını öneriyorum. Böylelikle Türkçemizi daha iyi kullanan ve konuşan bireyler olarak yetişebiliriz.

Bir diğer önemli sorun da dilimizin, yabancı sözcüklerin saldırısına uğramış olmasıdır. Bu da bir rastlantı değil kuşkusuz. Yabancı dil öğretimi ile yabancı dille eğitim karmaşasının sonucudur.Ve bu, birden bire olmadı... Yazılı, sözlü, görsel araçlarıyla medya kültür emperyalizmin hizmetinde olduğu sürece de bu işgal önlenemeyecektir. ‘ Promosyon, sponsor, fan’ vb sözcükler  reklamlarla, tabelalarla, markalarla, mallarla, maçlarla,TV kanallarında sıkça yer alıyor. Bu kelimeleri sıkça kullanıyor medyamız.

Böyle olunca ,bir TV kanalı "Spor Suare'yi" izletir bize… Bir gazetenin "Televizyon ekinin adı TV Guide olur... TV kanalının adının da Show, Star, Now olmasında sakınca görülmez... Bu nedenlerle dilimizin korunması amacıyla bir yasa çıkarılacaktı; ne oldu bilmiyorum. Ama biliyorum ki, dil, yasayla korunmaz... Dilimizi sevmez, özenle kullanmamızı sağlayacak bilgiyle donanmazsak, Arapça-Osmanlıca karışımı bir dille konuşmakta sakınca görülmezse; o dile, sıradan insanlar nasıl sahip çıkabilir?

Böyle bir ortamda Mahzur sözcüğü, Mahsur'a dönüşür sakınca denmesini bilmezsek... Tazminat'ı Tanzimat olarak algılar, düzenleme sözcüğünü duymamışsa o kişi... Sınav varken İmtihan'ı yeğleyen biri bu sözcüğü ile karşısındakinin İmtihan demesine yol açabilir... Tavsiye yerine Öneri denmezse, elbette Tasviye yanlışına düşer insan. Ayrıntı diyeceği yerde Tafsilat diyen birisi de Tavsilat, demekten alamaz kendini.

Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel:‘‘ Günümüzde ne yazık ki Türkçeye yabancı dillerin saldırısı var. Son 15-20 yıldır İngilizce, Arapça sözcükler yoğun olarak kullanılmaya başladı. Eğitim dili çok önemli, bilinçli planlama yapılmalıdır. Türkçeye güvenmemiz gerekiyor. Kendi olanaklarının çok güçlü olduğu bütün bilim, sanat gibi teknik kavramları karşılayabilecek sözcükler yapabileceğimize herkesin inanması lazım" diye konuştu. Türkçenin köklerine, eklerine güvenmemiz gerektiğini ve bu noktada toplumun gözü önünde olan kişilere çok iş düştüğünü söylüyor, ve ekliyor: "Dilde sözcükler yenileniyor, karşılığı olmayan kavramlara yeni sözcükler getiriliyorsa insanlar yenileşen dille daha rahat ve özgür düşünür. Kendilerini doğru anlatır, kendisi dışında olup bitenleri de doğru anlar" dedi.

Sosyal medyanın Türkçenin canına okuduğuna dikkat çeken Özel, "Türkçe eğitimi kötü olduğu için toplumun dil bilinci sarsılmıştı, sosyal medya denilen benim sanal medya dediğim alan Türkçenin çok daha kötü kullanılmasına, anlaşılmaz duruma gelmesine yol açtı. Türkçenin tarihsel akışını ne yazık ki benim karşılaştığım Türkçeyle ilgili çalışma yapan akademisyenlerin bile çoğu bilmiyor" ifadelerini kullandı. Dilin çok önemli olduğunu vurgulayan Özel, "Dili olmayan bir millet olmaz. Yaşı 40'ın altındaki yazarların kitaplarını okuyorum. Gerçekten durum çok sıkıntılı. Türkçe sözcüklerin yerine İngilizce ve Arapçalarını koymamalıyız .

Türkçenin doğasının bozulduğunu söyleyen Özel, "Her dönemde dili toplumun gözü önündekiler bozar. Çok şey biliyormuş gibi olanlar, dile saygı göstermeyenler bozar. Başka dillere kendi dilinden daha çok güvenenler, hayranlık duyanlar bozar. Bu her dönemde böyle oldu, bu dönemde de yine aynı şekilde. Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal gibi Türkçeyi çok iyi kullanan yazarları okumalıyız. Başka ilacımız yok" diye konuştu.

Unutmayalım ki çok sözcük, kendini daha iyi ve kolay anlatma olanağı verir insana. Okuduğunu daha iyi anlar, kavrar insan. Sözcük sayısı, bilir zenginliğini nasıl göstereceğini. Onun için zenginliğe kavuşmanın yolu elbet sözcüklerden geçecektir. Öyleyse; daha çok sözlük okuyalım, yazım kılavuzunu elden bırakmayalım derim...